1998 yılı itibariyle tüm spor dünyasında özelikle de bisiklet dünyasında şok etkisi yaratan Festina Skandalı, sporseverlerin kara bir leke olarak hatıralarında kalmıştır. Belki de spor tarihinin mihenk taşlarından birini oluşturan Festina Skandalı sporun kirli yüzü olan dopingle mücadelede ise milat sayılabilir.
Sporcular, özellikle minimum değişenleri maksimum avantajlara döndürebilmek için çeşitli şeyler deneyebilirler. Bisiklet sporundan örnek verecek olursak jant setinin hafif alınması, karbon kadroların kullanılması vs. Fakat her şeyin eşit olduğu bir arenada sporcuların diğer yarışmacıların önüne geçmek için ekstra bir kazanım sağlaması gerekir. İşte bu durumda, bazı sporcular nadiren de olsa karanlık yollara sapabilir ve biz sporseverlerin kalbini kırabilir. Bunu belki kendilerine hak olarak görmenin yanı sıra bazen şöhretini ve itibarını korumak için de buna yönlenir. Bunun en önemli örneklerinden biri de Lance Armstrong olmuştur.
Bisiklet sporunda doping kullanıldığı çok eskiden bu yana bilinmektedir. Öyle ki 1920’lerde Pelissier Kardeşler gazete röportajlarında acıyı önlemek için yaptıkları karışımlarında kloroform kullandıklarını açıkça dile getirmekten çekinmemişler. Bunun yanı sıra İtalyan Coppi, amfetamin kullandığını bu maddeyi kastederek “La Bomba” kullandığını söylemiştir. Bu örnekleri çoğaltmak oldukça kolaydır.
“Sadece mutlaka gerektiğinde kullanıyorum. Yani hemen her zaman!”
Fausto Coppi
1998 yılına geldiğimizde ise basit bir polis araması olayları bambaşka boyutlara getirmiştir. 8 Temmuz 1998 günü Festina takımı suvanyörü Willy Voet, Fransa-Belçika sınırında gümrük memurları tarafından durduruldu. Memurlar arabanın içinde çeşitli ilaçlar, eritropoietin (EPO), çeşitli steroidler ve şırıngalar buldular. Voet bu aramadan sonra göz altına alındı. Polis ekipleri aramaları daha da derinleştirerek, Festina Takımı’nın merkezinde aramalar yaptılar. Bu sırada takım direktörü Bruno Roussel bu olayın takımla bir ilgisi olmadığın açıkladı. Fakat bu açıklamanın ertesi günü, araştırmayı yürüten polisler tarafından takımın genel merkezinde sporcuların sistematik doping programlarına ilişkin dokümanlar bulunduğu açıklandı.
O yılki Fransa Turu Dublin’de başlamıştı. Festina sporcuları Richard Virenque , Alex Zülle ve Laurent Dufaux’un Fransa’ya döndüklerinde sorgulanacakları duyuruldu. 15 Temmuz gününe gelindiğinde takım direktörü Roussel ve takımın doktoru Eric Rijckaert Cholet de tutuklandı. Ekibin oteli polis ekiplerince arandı. UCI, Roussel’ın lisansını hemen feshetti. Bu sırada Virenque, Dufaux ve Brochard bir basın toplantısı düzenleyerek Festina takımının yarıştan çekilmeyeceğini açıkladı. Ancak Fransa Turu yarış direktörü Jean-Marie Leblanc, Roussel’in takımda sistematik doping yaptığını itiraf etmesi üzerine Festina’yı Tur’dan ihraç etti. Hemen ertesinde Virenque gözyaşları içinde Fransa Turu’ndan ayrıldı. 23 Temmuz’da Festina takımından dokuz sporcu ve üç takım görevlisi polis tarafından gözaltına alındı. Takımından sadece Christophe Bassons tutuklanmadı ve takımda doping yapmayan tek bisikletçi olduğu olduğu ortaya çıktı.
Davaya bakan savcı, Festina takım doktoru Rijckaert’in ofisinin aranmasını emretti. Polisler, yaptıkları arama sonucunda bisikletçilerin EPO kullandığını kanıtlayan bilgisayar dosyalarını ele geçirdi. Bunun üzerine, Virenque, Dufaux, Pascal Hervé, Didier Rous, Alex Zülle ve Armin Meier Lyon’da sorgulandı ve gözaltına alındı. Olaya karışan dokuz bisikletçinin tamamı hastaneye götürüldü ve kapsamlı testlerden geçirilerek kan, saç ve idrar örnekleri alındı. Ertesi gün serbest bırakıldıktan sonra, Festina sporcuları Zülle, Dufaux, Moreau, Brochard ve Meier doping yaptığını kabul ederken, Virenque ve Hervé masum olduklarını savunmaya devam ettiler. Zülle, Festina’nın kurumsal sponsorlarını memnun etmek için doping yapması gerektiğini iddia etti. Dufaux, polisin topladığı önemli deliller nedeniyle itirafta bulunduğunu açıkladı. Gözaltında bulunan Voet ve Roussel, Festina takımında dopingin nasıl organize edildiğini anlattılar ve diğer bisiklet takımlarının yasaklı madde kaçakçılığı yaptığını iddia ettiler. Temmuz’da Festina sporcusu Neil Stephens, performans artırıcı ilaçlar aldığını itiraf etti ancak EPO enjeksiyonlarının yasal takviyeler olduğunu düşündüğünü de açıkladı.
Olaylar bununla da sınırlı kalmıyordu. Bu defa Fransız polisi Fransa’daki Reims yakınlarında rutin bir gümrük kontrolü sırasında TVM ekibine ait bir araçta 104 ampul EPO bulduğunu bildirdi. Skandal gittikçe daha çok büyüyor, daha çok derinleşiyordu. Festina ekibinin tutuklandığı gün, Fransız polisi TVM’nin Pamiers’deki oteline baskın düzenledi ve TVM yöneticisi Cees Priem ve TVM doktoru Andrei Michailov’u tutuklayıp gözaltına aldı. Sportif direktör Hendrik Redant dahil olmak üzere diğer dört TVM yetkilisi sorguya alındıktan sonra serbest bırakıldı. Fakat polisler aramalara devam etti. TVM’nin Toulouse ve Metz’deki otel odalarında bir bavul ve bir çöp kutusunda doping ile ilgili kanıtları buldu. 24 Temmuz’da ise bu sefer TVM takımı hakkında soruşturma başlatıldı. Takvimler 28 Temmuz’u gösterdiğinde bu defa TVM ekibi, Albertville’de polis tarafından karşılandı. Jeroen Blijlevens, Bart Voskamp, Servais Knaven ve Steven de Jongh dahil olmak üzere altı TVM sporcusu kan, saç ve idrar örnekleri vermek üzere hastaneye götürüldü. TVM suvanyörü Jan Moors tutuklandı. Ayrıca, polisler tarafından TVM ekibine ait üç kasa, bir spor çantası ve bir çöp kutusuna el konuldu. Daha sonra ekibin geri kalanı da gözaltına alındı ve kapsamlı doping testleri için hastaneye götürüldü. 1998 Fransa Turu böyle bir ortamda adeta şok edici olayların gölgesinde efsane bisikletçi Marco Pantani’nin zaferiyle sonuçlandı.
Doping Skandalının Tur Üzerindeki Etkisi
Skandallar patlak verdiği andan itibaren yetkililer bu olayın üzerine sıkı bir şekilde gittiler. Öyle ki her gün takımların arabalarına, sporcuların otel odalarına baskınlar artmaya başladı. Bundan rahatsız olan sporcular ise 1998 Fransa Turu boyunca bir dizi eylem ve boykot yaparak durumu protesto ettiler. Tura devam eden diğer bisiklet takımları güç durumda bırakılan sporculara desteklerini dile getirdiler. Bunun ardından Banesto (Şu anda Moviestar olarak yarışmaktadırlar.) ve Team ONCE, Uluslararası Olimpiyat Komitesi başkanı Antonio Samaranch’ın performans arttırıcı ilaçların yasallaştırılması gerektiğine dair açıklamasını desteklediklerini ifade ettiler. 29 Temmuz 1998’de sporcular bisiklette düşük bir tempoyla ve toplu giderek durumu protesto ettiler. Ardından, ilk önce Fransa şampiyonu Laurent Jalabert liderliğindeki ONCE Takımı Fransa Turu’ndan çekildi. Sonra, Banesto ve Riso Scotti takımları beslenme bölgesine geldiğinde Tur’dan çekildi. Peloton ikinci kez durdu ve kitlesel bir geri çekilme tehdidinde bulunuldu ve bu durum etabın iptal edilmesine yol açtı.
Olaylar iyiden iyi kızışmaya başlamıştı. Bir yandan takımlara baskınlar düzenlenirken diğer yandan da takımlar Tur’dan çekildiler. Bu iptalin gerçekleşmesinin hemen ardından Team ONCE, Team Polti, La Française des Jeux, Lotto ve Casino’ya baskınlar düzenlendi. Takım yöneticileri Marc Madiot (La Française des Jeux takımından) ve Vincent Lavenu (Casino takımından) ve yarışçı Rodolfo Massi (Casino takımından) tutuklandı. Kelme ve Vitalicio Seguros takımları ertesi gün yarıştan çekildi. Sonrasında Blijlevens takımı da yarıştan çekildi. Casino ekibinin tırına polis tarafından el konuldu. Soruşturma devam ederken Fransa Turu’da bu olayların gölgesinde bitiyordu. 189 yarışçının başladığı Tur sonunda sadece 96 yarışçı kaldı. Fransa Turu’nun ardından soruşturmalar ve belge toplamalar hala devam ediyordu. Süreç tam 2 yıl boyunca devam etti ve bu süreçte Fransa Turu yarış direktörü, Fransa Bisiklet Federasyonu Başkan Yardımcısı dahil birçok kişi sorgulandı ve cezalar aldı. Festina Davası, 23 Ekim 2000 tarihinde başladı ve yaklaşık iki ay süren dava sonunda birçok sporcu ve yöneticiye ceza yağdı. Ayrıca, 1999 Fransa Turu’ndaki spor tarihine geçecek türden bir yasak geldi. 1998 yılında olaylara karışan tüm takımlara, sporculara ve yöneticilere 1999 Fransa Turu’ndan men cezası verildi.
WADA’nın Kuruluşuna Giden Yol
Yaşanan bu ve benzeri her skandalın ardından biz sporseverlerin temiz spor isteği daha da artmaktadır. Günümüzde artık Dünya Dopingle Mücadele Ajansı (WADA) bu konuda en dikkat çekici kuruluş oldu. Özelikle Festina Skandalı’ndan sonra denetim her branşta daha da hissedilir hale geldi. Fakat kontrol ne kadar çok olursa olsun, insan karanlık tarafını harekete geçirdiğinde mutlaka bir kaçış yolu buluyor. Bisiklet sporunda bunun kötü bir örneğini daha Lance Armstrong olayında tekrar gördük ne yazık ki.
Sporun dopingden temizlenmesi için ne kadar çalışılırsa çalışılsın son kertede sporcuların ne kadar temiz ve adil bir yarış istediği asıl belirleyici unsur olacaktır. Aksi halde mutlaka bir gri alan bulunup bu ihlaller üzülürken söylemeliyim ki devam edebilir. Kendi adıma tüm branşlardaki sporcuların bizlere temiz ve adil bir yarışma ortamı borçlu olduğunu da düşünüyorum.