Gürkan Genç: Demir Atlı Adam

Gürkan Genç, 2010-2011 yılları arasında Türkiye-Japonya Turu’nu gerçekleştiren, 2012’den beri de Dünya’yı bisikletle gezen bir gezgin.  Gürkan Genç’le nasıl tanıştığımı ve ne zamandan beri takip ettiğimi hatırlamıyorum. Fakat Mart 2017’den önce takip etmeye başladığıma eminim çünkü üniversite sınavında coğrafya sorularından birinde onun bahsettiği çöl geçişleri aklıma gelmişti. Yıllar sonra kendisiyle karşılıklı oturup siz Plase Dergi okurları için bir röportaj yapma şansına eriştim. Kendi internet sitesinde sık sorulan sorular başlığında aslında çoğu sorunun cevabı var. Ben elimden geldiğince farklı sorular sormaya çalıştım. Umarım onu sıkmamışımdır ve siz okurlar keyifli vakit geçirirsiniz. 

İsterseniz  kitaplarınızdan başlayalım. Çocuklar için bir kitap serisi çıkardınız. Süreç nasıldı? 

Çocuk kitabı yazmak 2013’te hayalini kurduğum bir şeydi. O yıl yazmaya başladım, 2017’ye geldiğimizde istediğim gibi ilerlemiyordu. O seviyeye çıkamıyordum. Çocukların seviyesine çıkabilmek çok kolay bir şey değil. İnmek değil, çıkabilmek. Yaşlandıkça iniyorsun çünkü o seviyeden. O açık gözlülüğü, o ufuk genişliği kaybediyorsun. Para hayatına girdiğinde, para ile bir şey satın almayı öğrendiğinde sistem değişiyor.  

Bu seviyedeki çocuklara bir şeyler aktarmak lazım. Bana bu fikri 2013’te Finlandiya’da bir arkadaşım verdi. O tarihten itibaren yazmaya çalıştım. 2017 yılında takım arkadaşlarımdan Mine Pöge’ye bu sürecin beni çok yorduğunu söyledim. Kendisi birlikte yazmayı önerdi. Onun da tecrübesi yokmuş fakat sürekli çocuğuna kitaplar okuyormuş. Bu şekilde onunla yazmaya başladık. Hikâye ortadaydı ve bunu masallaştırmak gerekiyordu, Mine bu işi çok iyi yaptı. Ufak rötuşlar ile çok iyi hale geldi. Sonra 4 kitabı birden yazdık. Kitap serisi 3. baskıyı yapmaya doğru gidiyor. Çok okumayan bir ülke olduğumuzu düşünürsek fena değil aslında. İnsanlar çocuklarına dil öğretmeye çalıştıkları için satın alıyorlar. Çocuklarını bu kitaplar sayesinde motive ediyorlar. 

Genç Kaşifler adlı projenizden bahseder misiniz? Soy isminiz ile uyumlu bir adı var. Bu adı koyarken soy isminizden mi yola çıktınız? 

Hayır, hayır soy ismimden yola çıkmadım. Ben kendime çok zor sponsor buldum. Üniversitedeyken de imkânım olmadığı için pek fazla gezemedim. Japonya’ya gitmek istiyordum. Avrupa’ya gitme fırsatım hiç olmadı. Erasmus gibi programlara da dahil olmadım. Çevremde bana bu vizyonu katacak insanlar yoktu. İlk yurt dışı seyahatimi 31 yaşımda yaptım. O da Türkiye-Japonya Turu sayesindeydi. İlk yurt dışı seyahatimi Gürcistan’a yapmış oldum. 

Bunları tecrübe etmiş, Dünya Turu için 700’den fazla firma ile görüşüp sponsor bulamamış biri olarak gezmenin zorluklarını biliyordum. Üniversite öğrencileri bir yerlere gitmek istiyor. Öğrencilik zamanında biz de böyle hayaller kuruyorduk ve para bulamıyorduk. Ben de bu yüzden bir proje yapıp öğrencilere (gençlere) imkân yaratmak istedim. Dünya Turu’ndan kazandığım paranın bir kısmını bu projeye ayırdım. Gençlere yönelik bir proje olduğu için ismini Genç Kaşifler koydum. Soy ismim Genç olduğu için güzel denk gelmiş oldu. Açıkçası ilk başlarda istediğim gibi gitmedi. 2011’de kurup marka tescilini yaptırdım. Proje devam ediyordu ama düzen tam olarak oturmamıştı. Süreklilik sağlanmıyordu. Bu projede benim destek verip etkilediğim kişiler başkalarını etkilemeliydi. Yani kelebek etkisini yaratmalıydık.  

Yıllar sonra bunu başarabildik. Bugünlerde kelebek etkisinin bir sonucunu Ankara’daki Bisiklet Akademisi’nde görebilirsiniz. O bisiklet akademisini var eden 2 genç, zamanında Genç Kaşifler öğrencisiydi. Şu an yüzlerce çocuğa bisiklet kullanmayı öğretiyorlar. Bu insanı çok mutlu eden bir şey ve ben keyifle bu projeyi devam ettiriyorum.  

2014’te Prof. Dr. Nüzhet Türker projeye dahil oldu. Hocamız “Senin ne yapmaya çalıştığını anladım. Ben buna destek olmak istiyorum.” dedi ve projeye dahil oldu. Her sene 20 öğrencinin, Toroslarda yörüklerle beraber vakit geçirip yeni şeyler öğrenmesini sağlıyoruz. Bu proje ben hayatta olduğum sürece devam edecek. Ben hayatta olmasam da devam edecek çünkü kahve girişimim bir şekilde bu projeyi sürdürecek. 

Kahve markanızı sonra soracaktım ama yeri gelmişken ona değinmek istiyorum. Bildiğim kadarıyla bir kahve markası yarattınız. Bu markadan bahseder misiniz? Herkesin ulaşabileceği bir kahve olmayacak sanırım. 

Evet, herkesin içebileceği bir kahve olmayacak maalesef çünkü pahalı bir kahve. Gurmelere hitap eden bir ürün ortaya çıkacak. Neden böyle? Çünkü kahvelerin yetiştiği tarla UNESCO’nun koruma listesinde yer alıyor. Zaten sadece 21 tarla bu şekilde koruma listesinde. Yani bu kahveyi Kolombiya’da bulmak da çok zor. Dolayısıyla bu kahve Türkiye’ye gelince herkesin ulaşabileceği bir kahve olmaktan çıkacak. Zaten kahve Kolombiya’da kavrulup orada paketlenip Türkiye’ye gelecek. Yani arkasında “Made in Colombia” ibaresini göreceksiniz. Türkiye’de sadece bir-iki markanın “Made in Colombia” ibareli ürününü bulabilirsiniz. Ben de bu şekilde ürünler üretip Türkiye’de satmayı düşünüyorum. Bu kahve markasının %25’i Genç Kaşifler projesine ait.  

Onca ülke gezdiniz ve oradaki insanlar ile iletişim kurdunuz. Pratik zekâ açısından Türkler başka bir seviyede mi? 

Tartışmasız öyle. 68 ülke gördüm ve gözlemim net olarak bu şekilde. Hatta sıralarsak Türklerden sonra gelen millet ile arada dağlar kadar fark vardır. Böyle pratik bir millet olamaz. Fakat akıl başka şeylere çalışıyor. Doğru yere kanalize edilse potansiyelin sınırı yok. Mizah seviyesi için de benzer şeyleri söyleyebilirim. İnsanlar bana “O kadar ülke gezdin, var mı Türkiye kadar güzeli? Ben niye çıkıp gezmekle uğraşayım?” diyor. Bunu söyleyen belki cahilliği ile bunu söylüyor ama doğru söylüyor. Türkiye çok farklı, güzel bir yer.  

İnsanlar bisiklete binmek için genelde soğuk havalardansa sıcak havaları tercih eder. Sizin tercihiniz tam tersi. Bunun sebebi nedir? 

Dün İncek tarafında yazlık kıyafetler ile bisiklete biniyordum, bir bisikletli beni geçti ve hemen önümde durdu. Uzun süredir görmediğim arkadaşım Ufuk’tu duran. “Aynı yöne gidiyoruz, beni nasıl tanıdın?” diye sorunca, “Bu havada başka kim bu kıyafetlerle bisiklete binecek?” cevabını verdi. (Gülüyor) 

Ben soğuk havalarda çok uzun süre pedalladım. Romanya’dan başladım, Ukrayna, Rusya, Finlandiya, İsveç ve Norveç şeklinde devam ettim. Buralarda ortalama sıcaklık -30°C idi. İsveç’te sıcaklık -22°C’ye gelince duygulandım hava ısınıyor diye. Çünkü çok fazla yorulmuştum, -50°C’leri görmüştüm, her şey donuyordu. Fakat yine de A.R.O.G’daki gibi idrar hemen donmuyor, kısa bir süre sonra donuyor. (Gülüyor)  

Soruya geri dönersek o havalarda bisiklet binmeyi tercih ederim çünkü kendimi ısıtmam kolay. Zaten nabzım yüksek, üzerime gerekli kıyafetleri giyince ısınıyorum. Sıcağı sevmiyorum çünkü çıplak olsan bile yeterince soğuyamıyorsun.  

Dünya Turu’nuzdaki yeme alışkanlıklarınızdan bahseder misiniz? Bisikletle onca kilometre pedalladıktan sonra her şey çok lezzetli geliyordur herhalde değil mi? Yoksa 10 sene makarna yenmez.  

Türkiye’ye geldi geleli makarna yemedim. (Gülüyor) Ben gurme biri değilim. Yemek benim için yakıt demek, her şeyi yerim. Bir ürün bana enerji veriyorsa onu tüketirim. Tabii ki tercihlerim var. Örneğin böcek ya da domuz eti yemek istemem. Dini kaygılardan ötürü demiyorum. Sevmediğim için yemek istemiyorum. 

Peki en sevdiğiniz mutfaklar desem.  

İtalyan Mutfağı’nı severim. Aynı şekilde Peru Mutfağı da güzel. Ceviche diye bir yemekleri var onu seviyorum. Genelde Şili’nin veya diğer Güney Amerika ülkelerine ait olduğunu düşünülüyor ama Peru’ya ait bir yemek. Afrika’da Fas Mutfağı güzeldi. Tabii bana yaprak sarması, dolma, imam bayıldı gibi şeylerle gelmek lazım.  

İnsanlara sürekli “Çıkın, gezin.” deniyor. Siz, ben yaptım siz de yaparsınız demiyorsunuz çünkü yaptığınız şey kolay bir şey değil. Biraz yaşadığınız zorluklardan bahseder misiniz? 

Evet, herkes çıksın gezsin demiyorum. Herkesin hayattaki sorumlulukları ve imkanları farklı. İnsanlara “Ben gezdim, siz de gezin.” demek ukalalıktır. Herkes gezmek zorunda değil. Ben her zaman şunu söylerim: İmkânın varsa bulunduğun yerin çevresini gez, bu bile vizyon katacaktır. Ben yaptım sen de yaparsın gibi bir şey yok. Ben 12 senedir yollardayım, benim gibi Dünya Turu’na çıkan başka bir Türk var mı? Yok. 80 milyonluk ülkede, bisiklet ile uluslararası gezi yapan (gezdiği yerleri paylaşan) insan sayısı yüzü geçmez. O yüzden herkes yapabilir gibi bir safsatayı ben söylemem.  

Geçenlerde Rahmi Koç ile birlikteydim. Rahmi Koç gibi imkanlara sahip biri bile benim yaptığımı yapamamış. Hal böyleyken ben nasıl “Ben yaptım, herkes yapabilir.” gibi aptalca bir cümleyi kurabilirim. 

Sosyal medyada insanlara satılan şey bu herhalde değil mi? 

Sosyal medya olayı çok farklı bir olay, orada şov yapıyorsun. Bunu yapıyorsun ki bir kitleye ulaşıp firmalarla iş yapabil. Ben o yüzden hep söylerim, sosyal medya benim için eğlence ve şov alanı. Dünya Turu’mu internet sitem gurkangenc.com‘dan takip etmelisiniz. Sitedeki yazıları okumadığınız sürece Dünya Turu’mdan bihabersiniz diyebilirim.  

Gittiğiniz ülkelerdeki müzeleri mutlaka ziyaret ediyorsunuz. Sizi en çok etkileyenler hangileriydi?  

St. Petersburg’daki Hermitage Müzesi birinci benim için. İkincisi Louvre Müzesi, Katar’daki İslam Sanatları Müzesi de üçüncü diyebilirim. Çin’deki Qin Terra-cotta Müzesi de güzeldi. Bir de Tokyo’daki Modern Sanatlar Müzesi bayağı iyiydi.  

Afrika’da güzel bir müze ile karşılaşmayı beklemezsiniz. Afrika’da beğendiğiniz müze var mı? 

Kenya’da çok güzel bir müze vardı. Orada bulunan insan kalıntıları ile ilgili çok güzel bir müze yapmışlar. Afrika demişken Fransa ve İngiltere’deki müzelerin Mısır bölümleri gayet zengindi. O müzeleri görünce, “Mısır’da sadece piramitleri bırakmışlar herhalde.” dedim. 

Çocuk sahibi olursanız ileride çocuklarınız bulsun diye Dünya’nın farklı noktalarına mektuplar bırakıyordunuz. Mektuplar bırakmaya devam ediyor musunuz? 

Açıkçası yeterince bıraktığımı düşünüyorum. Bu arada bu mektupların yanına 100-200 dolar civarı para da bırakıyordum. Çocuklar bulunca sövmesinler diye. Fakat yıllar geçtikçe çocuk sahibi olma sevdam bitti. Evlat edinmeyi düşünüyorum. Sonuçta buradaki mesele, dünyaya faydalı olacak bir birey yetiştirmek. Türkiye’ye döndüğümde bir aile kurarsam evlat edinebilirim.  

Rush filminde Niki Lauda “Mutluluk insanın düşmanıdır.” diyor. Siz bu cümleyi nasıl yorumlarsınız?  

Ben evli değilim ve çocuğum yok, bu sayede seyahatimi istediğim gibi yapabiliyorum. Dünya’nın herhangi bir noktasında da çocuğum yok. İnsanlar “Bütün Dünya’yı geziyorsun, arkanda çocuk var mı?” falan diyor. Öyle de yok. Çok dikkat ederim. Tabii ki ilişkiler yaşıyorum ama arkamda bir çocuk bırakmayı istemem.  

Söze gelirsek, çok doğru bir söz. Annem, kardeşim var ama bakmakla yükümlü olduğum bir ailem yok. Ben kendim için yaşıyorum ve bu yolculuğu da kendim için yapıyorum. Evli olsam ve çocuğum olsa bu şekilde seyahat edemezdim. Sonuçta bu seyahatte ölebilirim.  

İleride Gençlik ve Spor Bakanı olmak istediğinizi sık sık söylüyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız? 

Ben açık açık söylüyorum: Geçmişteki spor bakanlarını birçok yerde eleştirmişimdir. Bunlara internet sitemdeki yazılarda denk gelebilirsiniz. Günümüzdeki spor bakanını hiçbir şekilde eleştirmedim. AKP hükümetinde yer alan, işini yapan, başarılı bir spor bakanı kendisi. Sporcular ile iç içe olan, uzun saatler çalışan biri. Yiğidi öldür hakkını yeme. Spor bakanı böyle olmalıdır. Ben de 2013 yılından beri spor bakanı olmak istiyorum. Benim göreve gelmem durumunda daha önceki spor bakanlarının yapmadığı çalışmalar olacak. Zaten öyle olmak zorunda. 12 senedir bisiklet ile Dünya’yı gezerken yanımda Dışişleri Bakanlığı yer alıyor. Onların ve diğer diplomatların sağladığı imkanlar sayesinde; gezdiğim ülkelerdeki spor bakanları, federasyonlar ve sporcular ile tanışmış, o ülkelerin eğitim kurumlarında sunumlar yapmış biriyim. Ulaştırma bakanlıklarıyla, eğitim bakanlıklarıyla bir araya gelip fikir alışverişi yapmışım. Burada 68 ülkeden bahsediyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde benim kadar büyükelçilik görmüş başka bir diplomat yoktur.  

Sürekli lobimizin olmamasından bahsediliyor. Bakan olursanız lobi çalışmalarında elimiz kuvvetlenecek diyebilir miyiz? 

Evet, 12 senedir bu şekilde devam ediyorum. Olimpiyat Oyunları gibi büyük organizasyonları ülkeye getirmek için lobi çalışması yapmak gerekecekse birçok insanla görüşeceğim. Bu insanların tamamının köyünden/şehrinden geçmişimdir. Gerçekten lobi çalışması yapmak gerekirse bunu elbette yaparım.  

Bir gün spor bakanı olursam Ulaştırma Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı ile Spor Bakanlığı’nın entegre şekilde çalışacağı programlarım var. Gelecekte Dünya Turu’m bittiğinde son hedefim bu. Olabilir mi? Bunu o dönem öğreneceğiz. Dünya Turu’mu bitirdiğimde ülkedeki şartlar nasıl olacak hep birlikte göreceğiz.  

Siz Dünya Turu’na başladığınızda dolar kuru 1.78 idi. Bugün 20’lere göz kırpıyor. Sponsorlarınız Türkiye’de ama yurt dışında dolar harcıyorsunuz. Döviz kuru hepimizi etkiliyor ama sizi biraz daha çok etkiliyordur. Biraz bu konudan bahseder misiniz? 

Ben Türk firmaları ile çalışıyorum fakat Türk lirası üzerinden anlaşmıyorum. Bu yüzden bana gelen Türk firma sayısı çok az, son zamanlarda hiç gelmiyor. Çalışmak istemiyor muyum? Tabii ki çalışmak istiyorum fakat hala Türk lirası üzerinden (haklı olarak) anlaşmak istiyorlar. Bana verecekleri 600 TL ya da 1000 TL dışarıda pek bir şeye karşılık gelmiyor. Sonuçta ben yurt dışında TL ile harcama yapmıyorum. Avrupa’da, Afrika’da, Güney Amerika’da gezdiğinizde TL’nin bir karşılığı olmuyor. Tabii Türk firması olup benimle dolar üzerinden çalışan firmalar var. Örneğin Kron ile dolar üzerinden çalışıyorum. Yani bunun örnekleri var ama her firma aynı vizyona sahip değil. 

Sponsor demişken biraz da sponsorlarla ilişkinize değinmek istiyorum. Bir firma size sponsor diye sürekli onu övmüyorsunuz. Hatta The North Face sizin kullandığınız bir gömleği artık üretmiyormuş. “Herhalde çok sağlam, başka satamıyoruz diye üretmeyi bıraktılar.” demiştiniz. Sponsorlarınıza karşı çok açık sözlüsünüz. Bu durum sorun yaratıyor mu? 

Çalıştığım firmalar genelde eleştirilere açık ve geri dönüş yapan sporcularla çalışmak istiyorlar. Zaten çoğu yabancı firma geri dönüş yapan sporcular ile iş birliği yapmak istiyor. Fakat bu yaklaşım Türk firmalarında maalesef çok yok. Çalıştığım Türk firmalarında da bu yaklaşım yok. Hatta “Gürkan Genç neden bizim fotoğrafımızı paylaşmıyor.” diyorlar. Fakat Gürkan Genç’in senin fotoğrafını paylaşmasına gerek yok. Çünkü takipçileri senin ürününü kullandığını zaten biliyor. Sponsorlarımı sürekli takipçilerimin gözüne sokmak zorunda değilim. Ayrıca insanların gözünde de şöyle bir algı da var: Gürkan Genç bir ürünü kullanıyorsa o en iyisidir.  

Çoğu soru gibi ekipman ile ilgili soruların cevapları da internet sitenizdeki ekipman sayfanızda yer alıyor. Yine de V-frenden disk frene geçişinizi anlatır mısınız? 

Ben Dünya Turu’na başladığımda disk frenler bu kadar yaygın değildi. Sürekli Dünya’nın farklı yerinde dolaşan bir insan için en önemli şeylerden biri, yedek parçayı tedarik etmek. 2015’te disk frenler bayağı yaygınlaştı ve yedek parçaları bulmak kolaylaştı. Ben de bisikletime disk fren sistemini taktım. Fakat 1500-2000 metre inince frenler çok ısınıyordu ve sonuç olarak frenler tutmuyordu. Hatta bu yüzden büyük bir kaza atlattım. Yokuş aşağı inerken frenler tutmadı. Yavaşlayabildiğim kadar yavaşladım ve kendimi bisikletten aşağı bıraktım. Bu olaydan sonra tekrar V-frene geçtim. Fakat modern disk frenlerde böyle sorunlar yaşanmıyor. Ben de disk fren kullanıyorum. Artık mükemmel çalışıyorlar.  

Şu an (24 Ocak 2023) Kuzey Yarım Küre’de bulunmamıza rağmen sıcaklıklar sizin yakın zamanda geldiğiniz Güney Yarım Küre’deki gibi seyrediyor. Onca farklı ülkeyi gezmiş biri olarak durum ile alakalı gözlemleriniz neler? Güney Amerika’da okyanusa dökülen çöpleri kendi gözlerinizle gördünüz. İklim değişikliği konusunda çok güzel günler bizi beklemiyor sanırım. 

Valla çok net söyleyeyim, insanların hayatta kalmasını istiyorsak bir an önce bazı şeylerde değişiklik yapmamız lazım. Öncelikle geri dönüşüm safsatasını bir kenara bırakalım. Geri dönüşüm diye kendimizi kandırıyoruz. Bu bir göz boyama işi. Küçük bir alandaki çöpleri geri dönüştürüyorsun ama koca bir kıta olan Afrika’da geri dönüşüm namına hiçbir şey yok. Aynı şekilde Güney Amerika’da da. Çok basit bir şey var. Dünya’yı, canlı bir organizma olan insan gibi düşünelim. Diyelim ki iki bileği kesik; sen birinin kanamasını durduruyorsun, tedavi ediyorsun fakat ötekinden oluk oluk kan akmaya devam ediyor. Almanya’da, Japonya’da, İsveç’te, İsviçre’de geri dönüşümü çok iyi yapıyoruz diyorsun ama Afrika’da böyle bir durum yok. Ayrıyeten Afrika’nın nüfusu çok daha kalabalık ve orada nüfus artmaya devam ediyor. O yüzden geri dönüşüm safsatasını bir kenara bırakalım ve oturup ciddi ciddi bu durumu nasıl değiştiririz diye düşünelim. Bunun çözümü geri dönüşüm değil. Geri dönüşüm; markaların ve ürün ortaya çıkaran insanların uydurduğu, tüketimi artıran, “Bu ürün geri dönüşümden yapılmıştır.” pazarlama stratejisinin bir yansımasıdır. Hiç mi katkısı yok Dünya’ya? Tabii ki var, olmaz olur mu? Ama düşünüldüğü kadar çok değil.  

Gürkan Genç

Vize için Türkiye’ye döndükten sonra sadece Ankara’da bulundunuz, Ankara’da/Türkiye’de ne gibi değişimler gördünüz? 

Beş sene Latin Amerika’da kaldıktan sonra doğrudan buraya gelince şunu gözlemledim: Ankara çok temiz bir şehir. Burada yaşayanlar pisliğinden falan bahsedebilir ama ben koca bir kıta ile burayı mukayese ediyorum ve bunu net olarak görebiliyorum. Buradan Mansur Başkan’ı tebrik ediyorum. Tabii kötü olan şeyler de var. Mesele bir bisiklet yolu hala yapılamamış. Mansur Başkan ne kadar çok yapmak istese de yapamayacak bunu herkes biliyor. Ben de biliyorum. Bu bisikletle işe gitmek ile olacak iş değil. Şehir planlama eğitimi almak ile de olacak iş değil. Bu vizyon işidir. Ayrıca gidip yerinde göreceksin. Bir ülkede de değil, birkaç ülkede gözlem yapmak lazım. Hollanda’da gördüğün şeyi bir mavi boya yardımı ile buraya uyarlayamazsın. Bu, ben veya benim gibi gidip oralarda bisiklete binen insanların işi. “Ben mühendisim, bu işi ben bilirim.” şeklinde davranılırsa bir arpa boyu yol alınamaz. 

ABD vizenizi aldınız. Belki bel sakatlığınız bile vizeyi zamanında alamadığınız için yaşandı. Bu süreçten ve Dünya Turu’nun devamından bahseder misiniz?  

Evet, Güney Amerika’daki üç ülkede denememe rağmen ABD vizesini alamadım. Tabii bu süreçte bazı ülkelerde uzun süre konaklamak zorunda kaldım. Bu süreçte spor alışkanlıklarım değişti. Bisiklete daha az binip koşuya ve spor salonunu daha çok zaman ayırdım. Uzun süredir bisiklet üzerinde olduğum için kalça üstündeki disklere yük binmiyordu. Spor rutinim değiştiği için de belimdeki disklerde sorun yaşadım. Masraflı olsa da neyse ki o süreci atlattım.  

Vize sorusuna dönersek uçak biletini de hesaba katarsak en pahalı vizeyi almış olabilirim. Dünya Turu’mda sıradaki ülke Meksika. Ardından da ABD ve Kanada şeklinde devam edeceğim. Alaska’ya gidip turun bir bölümünü orada bitireceğim. Daha sonra Seattle’a dönüp uçakla Yeni Zelanda’ya ya da Avustralya’ya geçeceğim.  

Dünya Turu sonunda birkaç rekoru ele geçireceksiniz, bu rekorlardan bahseder misiniz?  

Evet, bisikletle dünyada en fazla çöl geçişi gerçekleştiren bisikletçi olacağım. Yol izi kayıtlarımı Guinness Dünya Rekorları’na ilettim. Bir de her kıtanın en yüksek araç geçiş noktasından geçmiş bisikletçi olacağım. Dünya Turu bittiğinde bu rekorları ele geçireceğim.  


Plase:

Total
0
Shares
Önceki Yazı
Parabolica

85 | Suudi Arabistan GP

Sonraki Yazı
madrid münih

10 | Gasperini, Der Klasikker, Girona

Bunlar da ilgini çekebilir
Daha

Hull City ve Acun Ilıcalı: Bir HayaLim Var

İngiltere’nin Doğu Yorkshire bölgesinde yer alan mütevazi Hull şehri bugünlerde yepyeni bir çağa merhaba diyor. Bu yeni dönemin odak noktasında ise hepimizin yakından tanıdığı bir isim; Acun Ilıcalı ve onun hayalleri ile örtüşen hedefleri bulunuyor.