LeBron James günümüzün ve tarihin en büyük sporcularından biri. İsmi basketbol ile ilgili ilgisiz herkes tarafından bilinen, markalaşmış bir figür. Kimilerine göre parkeye ayak basmış en iyi oyuncuyken kimilerine göre de kariyeri boyunca ilan edilmiş bir günah keçisi. Ama 2022 yılının sonuna geldiğimiz bu dönemde 38 yaşını kutlayan oyuncu şüphesiz hala daha en üst seviyede basketbol oynamaya devam ediyor. Ben de yazımda LeBron James’in “oyuna” olan etkisini, kariyerinin dönüm noktasını ve parkenin içinde-dışında bıraktığı mirası ele almak istedim.
Çocukluktan Bu Yana Spot Işıklarının Altında
Daha 17 yaşına birkaç ay önce girmişken, Amerika’nın en eski spor dergisi olan ve alanında çığır açmış Sports Illustrated’e “The Chosen One” (“Seçilmiş Kişi”) başlığı ile kapak olmasıyla beraber LeBron James’in günümüze kadar devam edecek hikayesi başlamış oldu. Daha reşit bile olmamışken seçilmiş kişi olarak ulusa tanıtılmasının, uyuşturucu ve silahların içinde tek bir anne tarafından büyütülen Akronlu bir çocuğa yapacağı etki soru işaretiydi. Ancak genç LeBron o fenomen dergi kapağındaki başlığı benimseyerek sırtına “The Chosen One” dövmesi yaptırdı. Hedefi her zaman kesindi: “Tarihin en iyisi olmak.” Bir lise öğrencisi olarak kendisini mikrofon ve kameraların karşında sıkça buldu. Hep en iyisi olmak istediğini tekrarladı ve onun oyununu özel kılan şeyin sahada hemen hemen her şeyi yapabilmesi olduğunu dile getirdi. Sergilediği performans ve medyanın ilgisi genç LeBron’u 2002 yılının sonunda ulusal kanala taşıdı.
Ulusal Kanalda Yayınlanan Lise Maçı
Televizyon ve medyanın dünyadaki öncülerinden olan Amerika Birleşik Devletleri’nin yayıncılık sistemi bizim alıştığımızdan biraz daha farklı. Spor yayıncılığının güçlü olduğu ABD’de her spor müsabakası ulusal kanallarda yayımlanmıyor. NBA’i örnek aldığımızda bir sezonda oynanan 1230 maçın ortalama olarak sadece 200 tanesi ulusal kanallarda kendine yer bulabiliyor. Dünyanın en büyük ve en çok takip edilen basketbol liginin kendi ülkesinde sadece %15’inin ulusal olarak yayınlandığını düşünürsek ulusal olarak yayınlanan maçların seçiminin önemini tahmin edebiliriz. 2002 yılının Aralık ayında ise bir lise maçı ulusal kanalda kendine yer bulmayı başardı. Saha kenarı biletlerinin 100 dolardan satıldığı, 10.000’i aşkın insanın salonu doldurduğu bu “lise maçında” herkes 17 yaşındaki LeBron James’i izlemek için bir araya gelmişti. Genç LeBron ilk sınavını başarıyla vererek ülkede genelinde 23. sırada listelenen lisesi St. Vincent-St. Mary’i, 1. sıradaki Oak Hill Academy karşısında 31 sayı 13 ribaunt ve 6 asistlik performansıyla galibiyete taşıdı. Daha reşit bile olmayan bu çocuğun özellikle de fakirlik ve suç oranının yüksek olduğu bir yerde büyüdüğünü göz önüne alırsak bu ilgi ve beklentilerin altından o yaşlarda çok iyi kalktığını söylemek yanlış olmaz.
Peri Masalının Başlangıcı: Memleketi Tarafından Seçilmesi ve Lige Girişi
Takip eden 2003 yazında 18 yaşındaki LeBron, doğduğu ve büyüdüğü Cleveland tarafından ilk sırada seçildi. Memleketi tarafından seçilmesi hikayesini çok daha dramatik hale getirmişti. Ancak üzerindeki baskı ve beklentiler de aynı ölçü de artmıştı. Bir önceki sezonu 17 galibiyet ile ligin dibinde tamamlayan Cavalierslı yeni takım arkadaşları onunla ilgili sorulara karşı şüpheci yaklaşırken bir lise oyuncusunun NBA’e gelip bir anda her şeyi yoluna koyabileceğini düşünmüyorlardı. Tüm bu soru işaretleri ve ilgiyle birlikte genç LeBron, Cleveland’ı ilk sene iki katı fazla galibiyete taşıdı ve yılın çaylağı oldu. Sonraki senelerde de hem kendi oyununun, hem de takımının galibiyet sayısının üzerine koyarak devam etti. Lisedeyken söylediği gibi sahada hemen hemen her şeyi yapıyordu ve karşına çıkan tüm zorlukların da altından kalkıyordu. Bireysel performansı sorgulandığında parkede resitaller izletti, 2006’da 21 yaşında tarihin en genç All-Star MVP’si oldu. Takım başarısı sorgulandığında ise takımını vasat kadrosuna rağmen NBA Finallerine çıkardı. Finallerden sonraki iki sezon da takımını Doğu Konferansının zirvesine çıkarsa da takım arkadaşlarından aldığı katkı çok sınırlı olduğundan Play-Offlarda istediği başarıyı elde edemedi.
Seçilmiş Kişiden Kötü Adama Evriliş
Hikayesinin dönüm noktası da 2010 yazında yaşandı. Kontratı bitip serbest kalan LeBron James’in takımda kalıp kalmayacağı soru işaretiydi. Cavaliers yönetimi ona istediği desteği sağlayamıyor, bu da başarıya aç LeBron’un takımdan ayrılabileceği yönündeki dedikoduları arttırıyordu. 8 Temmuz’da o ünlü “The Decision” olarak anılan konuşmasını yaptığında hiçbir şey onun için eskisi gibi olmayacaktı. Yeteneklerini South Beach’e taşıma kararı alan LeBron James o dönemin Superstarlarından Dwayne Wade ve Chris Bosh ile birlikte güçlerini Miami’de birleştirme kararı almıştı. Bu da onun kariyerindeki en tartışmalı karar olarak yerini bulacaktı. Bir anda Amerika’nın en çok nefret edilen kişisi haline gelmişti. Cleveland’da formaları yakıldı, korkaklık ve ihanetle suçlandı. O artık bir Villian’dı.
Dallas’ta Neredeyse Kaybettiği ancak Boston’da Kurtardığı Mirası
Hiçbir hikayede başarı için bulunduğu yeri bırakıp başka yere gidenler sevilmez. Onlar kolay yolu seçmişlerdir ve de duruma göre birer hainlerdir. Hele de bıraktığınız bu takım memleketinizin takımıysa. LeBron James’in üzerine o kadar gidiliyordu ki artık ne yaparsa yapsın hedef okları hep üzerindeydi, hata yapma lüksü yoktu. Miami’deki ilk senesinde de onun için olabilecek en kötü senaryolardan biri yaşandı. Bu kurulan süper takım, finalde, tek bir kişi tarafından liderlik edilen ve bu sebeple de hikayeyi çok daha dramatik yapan Dallas Mavericks’e kaybetti. LeBron James finallerde beklentilerin altında performans gösterdi ve hemen hemen herkes tarafından mirası sorgulandı.
Ama o tüm bu konuşulanların aksine o kötü adam rolüne yakışan biri değildi. Doğduğundan beridir yapmaktan en çok keyif aldığı şey olan basketbolu seviyor ve hırsıyla beraber sürekli üzerine koyarak devam ediyordu. Mirasının dönüm noktası ise bir sonraki sene, 2012 Konferans Finallerinin altıncı maçında yaşandı. Son baharını yaşan Boston Celtics’e karşı 3-2 gerideydiler ve bir sonraki maç TD Garden’daydı. Ancak LeBron James tüm insiyatifi alarak %75’e yakın bir şut yüzdesiyle 45 Sayı 15 ribaunt ve 5 asistlik, Play-off tarihinin unutulmaz performanslarından birine imza atarak herkes tarafından çoktan gömülmüş mirasını toprağın altından çıkardı. Finalde ise Oklahoma City Thunder’ı sürklase ederek ilk yüzüğüne kavuşmuş oldu.
Finallerin Değişmeyen İsmi ve Eve Dönüş
Tartışmalar hiçbir zaman bitmeyecekti ve tek bir yüzük onun hedefini tatmin edecek bir sayı değildi. 2009-2013 arasında 4 kez sezonun en değerli oyuncusu ödülünü kazandı. Açık ara NBA’in en iyi oyuncusuydu. Oynadığı basketbol, ortaya koyduğu istatistikler ve performanslar inanılmazdı. Eşi benzeri olmayan, bugüne kadarki gelmiş geçmiş en komple oyuncuydu. Miami’deki ilk 4 senesinde de finallerde oynadı ve 2 yüzük kazandı. 2014 yılında ise evine şampiyonluk getirme hedefiyle Miami’den ayrılarak Cleveland Cavaliers’a geri döndü. 4 sene üst üste burada da finallerde oynadı. Yani 2011-2018 yılları arasındaki 8 sene boyunca üste tüm finallere abone olan bir LeBron James vardı. 2016’da kimileri tarafından NBA tarihinin en iyi finalleri olarak gösterilen seride evine, Cleveland’a yüzüğü getirdi. Ancak tüm bunlara rağmen toplumun bir kısmını tatmin edememişti. Çıktığı sekiz finalde sadece üç yüzük kazanması tarihin en iyisi argümanlarında ona yazan en büyük eksiydi. Talihsizliği bu yılların Golden State Warriors’ın altın dönemine denk gelmiş olması olarak açıklanabilirdi.
Zirvede Geçen İki Asır
LeBron James lige giriş yaptığından bu yana üst düzey performasın altına hiç inmedi. Bu 20 yıllık süreçte hep üzerine koyarak devam etti. Geçen her bir senede oyunun eksik ve zayıf olduğu bölgelerini geliştirdi. Her sene boyunca kendi vücuduna 1.5 milyon dolar harcayan LeBron’un şu yaşında da zirvede olmasının sebebi yeteneklerinin yanı sıra ortaya koyduğu iş ahlakı ve çalışma disiplini ile de açıklanabilir. Artık 38 yaşına girmiş LeBron James’in yapılacaklar listesinde iki kilometre taşı kaldı. Birincisi Kareem Abdul-Jabbar’a ait sayı rekorunu egale etmek ve de oğlu ile aynı takımda oynayabilmek.
Saha Dışında Yaptıkları
Tarihin gelmiş geçmiş en iyi oyuncularından biri olan LeBron James saha dışında da çok aktif bir hayata sahip. Daha lige girdikten bir sene sonra, 19 yaşında, kendisi gibi yokluk ve zorluk çeken Akronlu çocuklara yardım ve eğitim desteği amaçlı “The LeBron James Family Foundation”ı kurdu. Bu yardım kuruluşu günümüzde de hala daha binlerce çocuğa maddi, manevi destek sağlamaya devam etmekte. Ayrıca LeBron James çeşitli yüzlerce yardım kuruluşu ve hayır kurumuyla birlikte çalışmakta ve onlara finansal destek sağlamaktadır.
Farklı alanlarda faaliyet gösteren birkaç şirkete de sahip olan LeBron James’in belki de en büyük yatırımı sahibi olduğu üç alt şirketi barındıran ve 300 Milyon Dolarlık değere sahip The SpringHill Company. Ayrıca %1 hissesine sahip olduğu Fenway Sports Group onu Boston Red Sox, Fenway Park ve Liverpool F.C. gibi kulüplerin hissedarı yapıyor. Tüm bu yatırımlar, reklam anlaşmaları ve işbirlikleri onu, aktif basketbol kariyerine devam eden ilk milyarder yaptı.
Ayrıca beyaz perde deneyimi de bulan LeBron James, kendi şirketinin finanse ettiği, Michael Jordanlı efsane “Space Jam” filminin ikincisinde başrole soyundu.
Politik ve sosyal anlamda da aktif olan LeBron James sesini, sıklıkla siyahilerin yaşadığı çeşitli olaylara destek olarak kullanmaktan çekinmedi.
Son Söz
LeBron James yaklaşık bu iki asırlık kariyerinde kitleleri hep farklı noktalarda buluşturdu. Kimilerinin idolüydü, kimilerinin ise nefreti. Yeri geldi forması en çok satılan oyuncu oldu, yeri geldi en çok yakılan. Ancak değişmeyen tek şey ise kariyerinin başından sonuna kadar sergilediği üst düzey performansıydı. Bu süreçte zirveden hiç inmedi, dünyanın en mücadeleci liglerinden birinde 8 sene üste finallerin abonesiydi. Sürekli geliştirdiği ve üzerine koyduğu oyunu, günümüz basketbolundaki rol kavramının değişimine sebep oldu. Bütün bunlar onu şüphesiz tarihin en büyük sporcularından biri yaparken bizi de onun dönemini deneyimlemiş çok şanslı birer sporsever yapıyor.