Nick Hornby: Futbolun Edebi Yönü

“Futbolun büyülü yanlarından biri de imkansız bir düşü gerçekleştirmesidir.” / Nick Hornby

Aramızda yaşantısında günlük tutmayan kimse yoktur sanırım. Hayallerimizi, heyecanlarımızı, hüzünlerimizi ve daha birçok duygularımızı sayfalar dolusu yazar, günlüğü en yakın dostumuzun yerine koyarız. Nick Hornby de aynen böyle yaptı ve ortaya futbolun edebi yönünü çıkardı. Arsenal futbol takımı üzerinden yaşadığı hüzünleri ve sevinçleri kronolojik olarak kaleme aldı. Arsenal takımına olan aidiyetini okuyucularına destansı bir dil kullanarak anlattı. Arsenal’in maç fikstürünü yaşantısında bir ölçü aracı olarak kullandığı için hayatında başına gelen önemli hadiselerin her birinin futbolda bir yansıması vardı. O, bir edebiyatçı olarak, futbol kitabı okunmaz kaygısını asla içinde hissetmedi. Tutkuları vardı ve o doğrultuda hareket etti. Kendi saplantısıyla arasına belirli bir mesafe koyma çabası olan Fever Pitch adını verdiği kitabı bir yıl sonra İngiltere’de William Hill Yılın Spor Kitabı Ödülü’nü aldı. Türkçe çevrimiyle Futbol Ateşi, futbolun sahip olduğu anlamlardan bazılarını keşfetme çabasıydı. Bir taraftar günlüğü olarak yola çıkan kitap 26 dilde milyonlarca insana ulaştı. Futbol Ateşi tam anlamıyla taraftar olmak üzerine yazılmış destansı bir kitaptı.

“SONRALARI KADINLARA NASIL AŞIK OLDUYSAM, FUTBOLA DA ÖYLE AŞIK OLDUM: ANSIZIN, AÇIKLANAMAZ BİR ŞEKİLDE, ÜZERİNE KAFA YORMADAN, GETİRECEĞİ ACI VE KAFA KARIŞIKLIĞINI BİR NEBZE BİLE DÜŞÜNMEDEN.”

17 Nisan 1957’de İngiltere’de dünyaya gelen Nick Hornby kaleme aldığı eserlerinde sıklıkla futbol ve müziğe yer verdi. Futbol ona birçok şey öğretti. Örneğin yer isimlerinin çoğunu okuldaki coğrafya derslerinin aksine yut içi ve dışında gittiği deplasman maçlarından öğrendi. Hayatı boyunca futbolla birlikte değişen ruh hallerinin her türlüsüne katlanmayı öğrenmiş insanlarla birlikte yaşadı. Annesi, babası, kız kardeşi ve sevgilileri onu daima hoş görmüştü. 1968 yılında babası onu Federasyon Kupası finaline götürmek istediğinde futbolun ilgisini çekmediğini zannederek bu teklifi reddetti. 1968 Nick Hornby’nin yaşamındaki en travmatik yıldı çünkü annesi ile babası ayrılma kararı almışlardı. Babası futbol konusunda şansını yeniden denediğinde aslında ümidi yoktu ama bu sefer gelen evet cevabı onu da şaşırttı. Devam eden süreç babası ile arasında daha güçlü bir bağ oluşmasına yol açarken Arsenal’in sahasını oyun bahçesi, tribünleri ise evi olarak kabul etmeye başladı. Holiganlık ona hem sosyolojiden hem de alan çalışmasından zevk almayı öğretti. Paylaştığı bir topluluğa ait olmanın değerini keşfetti. Örneğin Arsenal kale arkasındaki hayata kırgın ve kızgın insanlar ona nasıl öfkelenileceğini öğretti. Bizzat hayatla ilgili bir şeyler öğrendi. Alt liglerdeki futbolu çekici kılan asıl şey taraftardır diyen Hornby, kendi takımlarına mahallenin lokantası gibi davranan ve önlerine kötü bir yemek getirildiğinde bir daha o lokantaya ayak basmayan insanlar gibi davranmak istediğini itiraf etti. Ama ne yazık ki dünyada onun gibi yüzlerce taraftar olduğu acı gerçeğinin bilincindeydi. Ona göre futbol takımları, taraftarlarının acı çekmesine sebep olmakta eşi benzeri bulunmaz bir yaratıcılığa sahipti. Birinci Lig’de liderliğe yükselip ardından tüm maçları kaybeden; zor bir rakibi deplasmanda yenip kendi sahalarında rövanş maçını kaybeden yine onlardı. Sizi sezon başında baştan çıkartıp şampiyonluk gecesi yaşayacağınız duygusunu yaratıp küme düşme tehlikesi yaşar; kendinizi en kötüsü için hazırladığınızda onlar daha kötüsünü başarmanın bir yolunu hep bulurlardı. 1968 yılında bir Stoke City maçıyla başlayan Arsenal cemaatine katılma süreci günümüze dek devam etti. İlk okula giderken okuldaki tek Arsenal taraftarı oydu. QPR, Tottenham, Chelsea ve West Ham gibi takımlar yıldız oyunculara sahip olduğundan daha fazla tercih ediliyorlardı. Nick’in babası da aslında Arsenal’e tutku ile bağlı değildi. Ama Nick Hornby’nin Arsenal’e olan sadakatine sesini çıkaramadı. Nick Arsenal’e, babası ise Nick’e zincirliydi ve hiçbiri bu zinciri kıramayacaktı.

Hiçbir zaman onun yerini dolduramadık. Ama farklı yeteneklere sahip başka insanlar bulduk; bunun bir kaybı telafi etmenin iyi bir biçimi olduğunu anlamak yıllarımı aldı.

(sf. 123)

Usta yazar Nick Hornby’nin “Fever Pitch” adlı eseri Bağış Erten tarafından dilimize çevrilerek “Futbol Ateşi” adını aldı ve spor kitapları külliyatının en müstesna örneklerinden biri olarak kütüphanelerimizin başköşesine yerleşti. Nick Hornby sayesinde edebiyat dünyasının futbola olan önyargılı bakışı oldukça değişti. Arsenal tarihini Hornby’nin gözünden okuduğumuz kitap, yaşanılan onca olumsuzluğa rağmen gerçek bir futbol taraftarı nasıl olunur sorusunun cevabı niteliğindeydi. Yenilgiler, üzüntüler ve hayal kırıklıkları Hornby’nin Arsenal’den vazgeçmesi için yeterli sebepler değildi. Kitabın bir diğer önemli özelliği ise İngiltere dışında yaşayan futbolseverlerin The Gunners (Topçular)’a sempati duymalarını hatta bu takımın taraftarı olmalarını sağlamış olmasıydı. Nick Hornby, Arsenal takımının dünya üzerinde popüler bir kulüp olmasında bir nebze de olsa katkısı bulunduğu için her daim oldukça mutlu oldu.

“…ve bazen, Arsenal gol attığında kelimenin gerçek anlamıyla yıldızlar görüyorum -yani, küçük ışık benekleri- ki bu, fiziksel açıdan sağlıklı bir belirti olamaz.”

Arsenal 1953 ile 1970 yılları arasında başarısız bir dönem geçirdi. Nick Hornby’nin seyrettiği Arsenal’in en son ne zaman bir başarı elde ettiğini neredeyse kimse hatırlamıyordu ve bu durum taraftarın sabrının tükenmesine neden oluyordu. Kulübün 5 şampiyonluk ve iki Federasyon Kupası kazandığı otuzlu yılları hatırlayan çok fazla taraftar kalmamıştı. Arsenal taraftarı olmak Nick Hornby için acı çekerek eğlenmek anlamı taşıyordu. 1971 Arsenal için zafer yılıydı çünkü aynı sezonda hem ligi hem de Federasyon Kupası’nı kazandı. Ama 1975 ve 1976’da küme düşme tehlikesi yaşadı. 1981 ile 1987 arasında tek bir final bile oynamadan sezonlar geçirdi.

1989 yılında, sonuncusundan tam 18 yıl sonra Arsenal yeniden şampiyonluğu kazandı. Bu yalnızca takımın zaferi değil, takımın temsil ettiği ve bunun uzantısı olarak Arsenal taraftarlarının dönüştüğü şeyin bir zaferiydi. Arsenal’in şampiyon olduğu 1990-91 sezonunda aldığı tek yenilgi Chelsea’ye karşıydı. 2004 yılında ise Arsenal karşımıza “Yenilmezler” olarak çıkacaktı. Günümüzde 2004’ün ‘Yenilmezleriyle ya da 2002, 1998 ve 1971’in çifte kupalı takımlarıyla ya da çok daha öncesinin iz bırakan ekipleriyle aynı seviyede bir takım yok ortada.

Nick Hornby

“Eski stadyumun önünden epey sık geçiyorum ve eğer orayı özlüyorsam oyunlarının zirvesindeki Bergkamp ve Henry’i yeniden görmek istediğim içindir. Ayrıca hâlâ, “Eski stadyum tamamen yıkılmalıydı” diye düşünüyorum. Highbury, futbol stadyumu olduğu için vardı. Artık futbol stadyumu değilse suretini korumak niye? Şehirlerin kendilerini dönüştürmesi gerekir.”

Fever Pitch romanı dünya üzerinde o kadar önemli bir etki yarattı ki önce 1997 yılında Colin Firth ve Ruth Gemmel’in başrollerini paylaştığı bir romantik komedi olarak ardından 2005 yılında Boston Red Sox beyzbol taraftarının hikayesi olarak beyazperdeye uyarlandı. Başrollerini Drew Barrymore ve Jimmy Fallon’ın paylaştığı ikinci film Peter ve Bobby Farrelly kardeşler tarafından yönetildi.

1999 yılında E.M. Forster Ödülü’nü kazanan Nick Hornby’nin futbol dışında tutkuyla bağlandığı başka bir spor dalı yok. Yaz aylarında kriket izleyen yazar İngiltere ile Avustralya arasında oynanan maçları heyecanla takip ediyor ama bu ilgisi ona kitap yazdıracak düzeyde değil. Ayrıca “Fever Pitch”in devamını da yazmayı düşünmüyor. Futbol üzerine söylemesi gereken tüm sözleri söylediğini düşünüyor. Her ne kadar kitabın yayım tarihinden günümüze Arsenal’in başından onlarca şey geçmiş olsa da yazarın sözü tükenmiş durumda. Çok daha önemlisi futbol taraftarlarını eskisi gibi temsil edebileceğini zannetmiyor. Ona göre günümüzde birçok kişi zaten kitap okumuyor. Genç ve çocuksuz olanlar ise hafta sonu yapacak bir şey aradıklarında film izliyorlar. İnsanlar müzik dinlemeyi sevseler bile buldukları her şeyi dinliyorlar. Nick Horby, dinlemek istediği müziği satın almak zorunda olduğu bir dönemde büyüdüğünü ve bu şarkıların radyo ve televizyonda rahatlıkla bulunamadıklarını ekleyerek seçici olmanın önemini vurguluyor.

Nick Hornby; izliyor, dinliyor ve okuyor! Bu sayede en geç iki yılda bir yeni bir çalışma üretebiliyor. Film ve televizyon işleri yapmayı seviyor. Genç yazarlara üretken olmaları için her gün 500 kelime yazmalarını öneriyor. Böylece bir yılda ortaya bir kitabın çıkabileceğini söylüyor.

Futbol izlemek ile futbolun üzerine düşünmek arasındaki farkı daha iyi anlayabilmek için Nick Hornby’nin Futbol Ateşi’ni okumamız ve futbola edebi bir yön veren usta kalemi hissetmemiz gerektiğini düşünüyorum. Futbol üzerine yazılan birçok eser mevcut ama Futbol Ateşi’ni ayrı bir yerde tutmalıyız.

Total
0
Shares
Önceki Yazı
Parabolica

77 | Japonya GP

Sonraki Yazı
sen kimsin?

33 | Lila Şengün

Bunlar da ilgini çekebilir