Julian Nagelsmann 23 Temmuz 1987 tarihinde Almanya’nın Bavyera eyaletine bağlı olan Landsberg am Lech isimli şehrinde dünyaya geldi. Küçük yaşlarından itibaren futbola olan ilgisi onu erken yaşlarda futbolculuğa doğru yönlendirdi. Aslında birçok futbolcuya göre hiç de fena sayılmayacak bir başlangıç yaptığını söyleyebiliriz. Augsburg ve 1860 Münih takımlarının altyapılarında forma giyen Nagelsmann özellikle uzun boyu ve top kontrol yeteneğiyle birlikte izleyenlerin dikkatini çekmeyi başardı. Devam eden yıllarda Münih ekibinin U-17 takımının kaptanlığını yaptı ve U-19 takımıyla 31 maça çıktı. 2006-07 sezonunda ise as takıma yükselmeyi başardı. Fakat bu esnada yaşadığı sakatlık yüzünden bu sezonda maça çıkamadı. Yaşanılan talihsiz sakatlık sonucunda tekrardan Augsburg’a dönen genç oyuncu, dizini ve menisküsünü ikinci kez yaralayarak kıkırdağına zarar verdi. Bu sebepten ötürü Nagelsmann, sadece 20 yaşındayken futbol kariyerine son vermek zorunda kaldı.
Nagelsmann futbolu hayatında her zaman farklı yere koymuş insanlarda bir tanesiydi. Özellikle böyle bir spor sever için genç yaşta futbola veda etmek büyük bir hayal kırıklığıydı. Ama yine de bir şekilde futbolun içinde kalmak için çaba gösterdi. Öncelikli olarak Spor Bilimleri okulunu okudu. Daha sonrasında ise Augsburg takımında görev almaya başladı. Ardından ise sırasıyla 1860 Münih U-17, Hoffenheim U-17 ve U-19’ da görev aldı.
Göstermiş olduğu başarılı performans ile dikkatleri üzerine çeken Nagelsmann için 15/16 sezonu ise farklı bir anlam içeriyordu diyebiliriz. Sezona Markus Gisdol ile başlayan Hoffenheim beklentinin uzağında bir performans göstermişti. Kulüp alınan kötü sonuçlar neticesinde Gisdol ile yolları ayırmış, yerine Huub Stevens’ı getirme kararı almıştı. Fakat bu değişiklikte Hoffenheim’ı istediği seviyeye ulaştırmaya yetmedi. Yönetim bitime 14 hafta kala radikal bir karar alarak, o zaman U-19 takımının başında bulunan Julian Nagelsmann’ı takımın başına getirdi. İlk 20 haftada yalnız 2 galibiyet ve 8 beraberlik alan takım, Nagelsmann yönetiminde çıktığı 14 karşılaşmada 7 galibiyet 2 beraberlik almayı başararak play-out mücadelesi bile oynamadan ligde kalmayı başardı. Gösterilen bu performans sonrasında yönetim, Alman teknik direktörle 3 yıllık sözleşme imzaladı. Bu anlaşmayla birlikte Nagelsmann 28 yaşında bir Bundesliga ekibi çalıştırmaya hak kazanarak, Bundesliga tarihinin en genç teknik direktörü olmayı başardı.
Hoffenheim Kariyeri
Kariyerinin çok büyük bölümünde başarılı bir performans çizen Nagelsmann’ı anlatırken özellikle 16/17 sezonuna farklı bir tırnak açılması gerektiğini söyleyebiliriz. Sezon başında Hoffenheim ile lige başlayan Nagelsmann öncelikli olarak ligin en değerli takımlarından birine sahip değildi. Bununla birlikte kulübün ondan beklentisi özellikle düşme hattından uzak durması ve mümkünse Avrupa’ya gitme mücadelesi vermesiydi.
Sezon öncesinde ise Nagelsmann özellikle diziliş konusunda problem yaşıyordu diyebiliriz. Ligin ilk maçlarında 4-3-3 formasyonuyla karşılaşmalara çıkmayı tercih eden Alman çalıştırıcı, bu diziliş ile çıktığı 3 karşılaşmadan da beraberlikle ayrıldı. Bu çok tatmin edici bir durum değildi. Özellikle ceza sahasına yerden ve havadan yapılan ortaların tamamı neredeyse Hoffenheim kalesinde net pozisyonlara yer açıyordu. Ayrıca hücum aksiyonlarında Nagelsmann kanat ve bek mevkiinde oynayan futbolcularını neredeyse hiç kullanamıyordu.
Üstteki dizilişte 4-3-3 oyun sisteminde özellikle Hoffenheim ileri hattının ortalama pozisyonlarını incelersek, genel olarak ortada kümelendiğini ve kanatların yeterince etkin kullanılamadığı görebiliriz. Özellikle kanat organizasyonları oluşturmak için beklerin fazlasıyla yalnız kaldığını söyleyebiliriz.
Bunu değiştirmek isteyen Nagelsmann 5.haftada dizilişini 3’lü savunmaya döndürdü. Genel olarak 3-1-4-2 ile oynayan Alman çalıştırıcı, bu değişimle birlikte sağ ve sol stoperde görev alan oyuncular daha çok bek mevkiine yöneldi. Bu sayede kanat oyuncularının oyun içinde bekledikleri destek hücum organizasyonlarında sağ ve sol stoperden geldi. Sezonun çok büyük bölümünde 3-1-4-2 oynayan Hoffenheim, zaman zaman 3-4-1-2 ve 3-4-2-1 dizilişleriyle de sahaya çıktı.
Yapılan diziliş değişikliği sonucunda, Hoffenheim inanılmaz bir ivme kazanmayı başardı. Takım savunmadayken üç stoperinde yerlerini koruması ceza sahasına yapılan yerden ve havadan ortalara çözüm olmayı başardı. İlk 4 haftada toplamda 7 gol yiyen takım, ligin geri kalanında 30 maçta 30 gol yiyerek Bayern’den sonra ligin en az gol yiyen takımı olmayı başardı. Ayrıca ilk 17 hafta yenilmeyen Hoffenheim 34 haftalık periyotta sadece 4 kez mağlubiyet alarak bu alanda da ligin en başarılı ikinci takımı olmayı başardı. Hücum açısından ise genel olarak beraber oynayan Kramaric ve Wagner isimleri dikkat çekmeyi başardı. Savunma ve hücum alanındaki dengeler Hoffenheim’ın sezon sonunda ligi 4.olarak bitirmesini sağladı. Sıralamadaki bu önemli başarıdaki kuşkusuz en büyük pay ise Julian Nagelsmann’ındı.
17/18 sezonu başlangıcında ise Hoffenheim takımı savunmadaki en önemli isimlerinden biri olan Süle’yi kaybetti. Bu önemli eksik sonucunda takım, bir önceki yıl gösterdiği başarılı savunma performansının uzağında kaldı. Ligde 48 gol yiyen Alman ekibi, ligin üst sıralarına yükselmek için bu sefer hücuma yöneldi. Bir önceki sezon önemli işler yapan Kramaric, Uth ve Bayern’den kadroya kiralık katılan Gnabry isimleri üzerine bir oyun kurulmaya başlandı. Hücum oyunu sonucunda Hoffenheim ligde 66 gol atarak; hem bu alanda en başarılı ikinci takım olmayı başardı, hem de ligi 3.sırada bitirerek geçen sezonki grafiğini devam ettirmeyi sağladı.
18/19 sezonu ise Nagelsmann’ın en başarısız olarak nitelendirilebilecek sezonuydu. Beklenen nitelikte savunma oyuncularının getirilmemesi ve son 4 haftada yalnızca 1 puan alınabilmesi Hoffenheim’ın ligi 9.sırada bitirmesine sebep oldu. Elde ettiği sıralamaya rağmen ligde attığı 70 gol ile Alman ekibi izleyenlerden tam not almayı başarmış olsa da 18/19 sezonu Nagelsmann’ın Hoffenheim’daki son sezonuydu.
jULIAN Nagelsmann Leipzig Kariyer
Leipzig takımının başına geçtiğinde Nagelsmann için işler biraz değişmişti. Hücum ve savunma alanında sahip olduğu etkili oyuncuları çok iyi bir şekilde kullanması gerekiyordu. Leipzig kariyerine eski takımında olduğu gibi 3’lü savunmayla başlayan Nagelsmann, ilerleyen haftalarda 4-4-2 formasyonuyla birçok kez sahaya çıkmayı tercih etti.
Özellikle forvet mevkiinde Werner, Poulsen ve zaman zaman Schick isimlerini kullanan Alman çalıştırıcı, kanatlarda ise Sabitzer, Nkunku ve Forsberg isimlerinden yararlandı. Bitiricilik konusunda Hoffenheim hücumunun fazlasıyla önünde olan Leipzig ise ligi 81 gol atarak Bayern ve Dortmund’un ardında üçüncü tamamladı.
Birçok hücum aksiyonunun başında özellikle santrafor ve kanat oyuncularının oyun içinde yer değiştirmesi geliyordu. Günümüzde birçok takımın hücum opsiyonu olarak kullandığı taktik Leipzig’in ana hücum anlayışıydı diyebiliriz. Mainz karşılaşmasında ise Werner’in kanat pozisyonuna geldiğini ve Mainz stoperlerinden Juste’yi üzerine çektiğini görebiliyoruz. Juste’nin oyun içinde olması gerektiği yerde bulunmaması sonucu ceza sahası içinde konumlanan Sabitzer ise attığı golle takımını öne geçirmeyi başardı.
19/20 sezonunda Nagelsmann için tek başarı ligde üçüncü olunması değildi. Daha öncesinde Hoffenheim ile Avrupa’ya gitme başarısı gösteren, fakat çok akıllarda kalıcı bir performans sergileyemeyen Nagelsmann deyim yerindeyse Leipzig ile Avrupa’da destan yazmayı başardı. Benfica, Lyon ve Zenit takımlarıyla aynı Şampiyonlar Ligi grubuna düşen Leipzig, gruptan birinci çıkmayı başardı. Devamında ise sırasıyla Tottenham ve Atletico Madrid’i eleyerek yarıfinale yükseldi. Yarı finalde Paris SG’ye elenen Alman ekibi, gösterdiği başarılı grafik ile izleyenlerden takdir toplamayı başardı.
20/21 sezonunda ise Leipzig yakaladığı ivmeyi devam ettirmeyi başardı. Hücum konusunda özellikle Werner’in takımdan ayrılışı sebebiyle atılan gol sayısı düşmüş olsa da savunma istatistikleri Leipzig’i farklı bir seviyeye taşıdı diyebiliriz. Sezon boyunca kalesinde sadece 32 gol yiyen Leipzig, bu alanda ligdeki en başarılı takım olmayı başardı. Bu istatistiğin kazanılmasında özellikle savunmanın değişilmez isimlerinden Upamecano ve Will Orban’ın payı çok büyüktü. Ayrıca 20/21 sezonunda Leipzig, Şampiyonlar Ligi’nde Paris SG, Manchester United ve Başakşehir ile aynı grupta yer aldı. Lider Paris SG ile aynı puanı toplayan ekip grubu ikinci tamamladı. Fakat son 16 turunda karşılaştığı güçlü ekip Liverpool’a elenerek Şampiyonlar Ligi’ne veda etti.
Bayern Münih Kariyeri
Günümüzde birçok tecrübeli teknik adamın hücum veya savunma anlayışlarıyla ön plana çıktığı aşikâr. Fakat bu değerlendirmeyi Nagelsmann için yapmak pek doğru olmayacaktır. Bahsettiğim gibi, Hoffenheim kariyerinde 17/18 ve 18/19 sezonlarında hücum istatistikleriyle öne çıkan Nagelsmann, 16/17 sezonunda ise yaptığı mükemmel savunma ile ligde başarılı olmayı başardı. Leipzig kariyerine bakacak olursak ise, 19/20 sezonunda hücum anlayışı, 20/21 sezonunda ise savunma anlayışı fazlasıyla dikkat çekmeyi başardı.
İstatistiklerin gösterdiği gibi Nagelsmann, tam olarak elindeki kadroyla maksimum sonuç almaya çalışan etkili bir teknik direktör olmayı başardı. Her çalıştırdığı takımla deyim yerindeyse gösterdiği inanılmaz performans sonucunda ise ligin tartışmasız en güçlü ekibi Bayern Münih ile 21/22 sezonunda anlaşma imzaladı.
Bayern kariyeri elbette diğer kariyerlerden farklı olacaktı. Artık ligin favorisiydi ve artık onun için ikinci olmak bir başarı değildi. Başta bunu sağlamak amacıyla, Leipzig’deki en önemli oyuncularından Upamecano’yu kadroya kazandırdı. Yaptığı doğru hamlelerle ligi birinci bitirmeyi başardı. Ayrıca ligde hem en çok gol atan hem de en az gol yiyen takım olmayı başardı. Şampiyonlar Liginde çeyrek finalde Villareal’e elendiler. Nagelsmann her ne kadar ligde Bayern ile beklenilen başarılara ulaşmış olsa da Şampiyonlar Liginde yalnızca çeyrek final görmek küçük çaplı bir hayal kırıklığı yaşattı. Ayrıca Almanya Kupası 2.tur mücadelesinde Mönchengladbach’a 5-0 gibi net bir skorla yenilmesi Bayern taraftarı açısından hoş karşılanmadı. Her ne kadar Bayern kariyerinde daha istediği başarılara ulaşamamış olsa da günümüzde çok büyük takdir gören teknik direktörlerden biri olmayı başardı. Özellikle Hoffenheim ve Leipzig’de yaptıklarını düşünürsek ilerleyen zamanlarda da kendinden söz ettirmeye devam edecek gibi duran teknik direktörlerin başında geldiğini söylememiz mümkün.