Hull City ve Acun Ilıcalı: Bir HayaLim Var

İngiltere’nin Doğu Yorkshire bölgesinde yer alan mütevazi Hull şehri bugünlerde yepyeni bir çağa merhaba diyor. Bu yeni dönemin odak noktasında ise hepimizin yakından tanıdığı bir isim; Acun Ilıcalı ve onun hayalleri ile örtüşen hedefleri bulunuyor.

19 Ocak 2022 akşamı nerede, ne yapıyordunuz? Belki arkadaşlarınızla eğleniyor belki de ailenizle birlikteydiniz, ya da benim gibi evde yalnız başınıza vakit geçiriyordunuz. Muhtemelen pek çoğumuz o gün ne yaptığımızı hatırlamıyoruz doğal olarak. Zira dünden ve yarından çok da farklı olmayan, oldukça sıradan bir gündü bizler adına 19 Ocak. Ancak Doğu Yorkshire’da bulunan mütevazı Hull şehri ve Hull City takımı için pek de sıradan bir gün değildi o gün. Takvimleri değiştirecek bir milattı, yıllardır sabırla beklenen o andı. Yeni bir dönemin başlangıç tarihiydi 19 Ocak 2022.

* * *

Hull; İngiltere’nin kuzeydoğusunda 250 bin nüfuslu küçük bir liman kenti. Limanın yanı sıra bölgede yer alan, başta University of Hull olmak üzere çeşitli yükseköğretim kurumları da şehrin bir diğer medarı iftiharı. Ancak bu mütevazi kentin bugünlerde Türk kamuoyunda geniş yer edinmesinin nedeni ne limanı ne de sahip olduğu kaliteli yükseköğretim kurumları. Asıl sebep, şehrin 118 yıllık köklü futbol kulübü Hull City AFC ve bu kulübü geçtiğimiz aylarda satın aldığını duyuran Türk medya patronu Acun Ilıcalı.

Kehribar-siyah

Acun Ilıcalı ve Hull City ilişkisinin detaylarına geçmeden önce istersiniz kısaca bir tanıyalım bu nadide İngiliz kulübünü. 1904 yılında ragbi ve kriketin o yıllarda futboldan çok daha popüler olduğu Hull şehrinde kurulan bir futbol takımı Hull City. Kehribar-Siyah renklerinden ötürü “Tigers” yani kaplanlar lakabı veriliyor takıma. Kuruluşunun ardından 1905 yılında Futbol Ligi’ne dahil olan Hull City, 2000’li yılların ortasına kadar neredeyse 100 yıl boyunca istikrarsız denebilecek bir tablo çizdi. 2., 3. hatta 4. küme arasında gidip gelen bir asansör takım halineydi Hull City. 2001 yılına gelindiğinde ise Leeds United’ın eski ticari direktörü Adam Pearson’ın kulübü satın aldığı açıklandı. Satın alma haberleri çıktığında kulüp, Üçüncü Lig (League One)’in orta sıralarında yer alıyordu. Bu tarihten sonra kehribar-siyahlılar için hızlı bir yükseliş dönemi başladı. 2004-05 sezonunun sonunda Championship’e yükselen kulüp, ilk iki sezonunda beklenileni pek veremese de 2007-08 sezonunda belki de yüz yıldır beklediği o anı yaşıyordu. Hull City tarihinde ilk kez Birinci Küme’ye yani Premier Lig’e yükselme başarısını elde etti. Her şey güzeldi, Premier Lig’e terfi edilmişti ne de olsa. Hull City taraftarları belki de o günlerde dünyadaki en mutlu futbol izleyicilerindendi. Fakat Premier Lig zorluydu, öyle ya İngiliz futbolunun en üst kademesinde mücadele etmek pek de kolay değildi. Premier Lig’deki ilk sezonlarında küme düşmekten kıl payı kurtuldular. Bir sonraki sezon ise beklenilen hazin son geldi kapıya çattı. Doğu Yorkshire ekibi sezonu 19. Sırada tamamlayıp Championship’in yolunu tuttu. Hull City küme düştükten 6 ay sonra ise kulübün satıldığı haberi geldi. Assem Allam ve oğlu Ehab Allam’ın başında bulunduğu Allam Ailesi kulübü satın alırken, bizim hikayemiz de aslında tam burada başlıyordu.

yeni yüz: allam

Assem Allam; 20’li yaşlarının sonunda Mısır’daki Cemal Nasır rejiminden kaçıp Birleşik Krallık’a yerleşen Mısırlı bir iş adamı. Burada yatırımlarına devam eden Allam, 1992 senesinde Stamford merkezli bir jeneratör firmasını satın alıp Hull şehrine taşıdı. Firmanın ismini de Allam Marine olarak değiştirdi. Assem Allam’ın Hull merkezli olmak üzere İngiltere’deki yatırımları meyvelerini de vermeye başlamıştı. Zamanla ulusal çapta büyük bir servete ulaşan Allam Ailesi, yatırımların yalnızca endüstriyel faaliyetlerle sınırlı kalmasını istemiyordu. Bunun üzerine Assem Allam ve oğlu Ehab Allam, Premier Lig’den büyük mali sorunlar yaşayarak küme düşen yerel futbol kulübü Hull City’e yatırım yapma kararı aldılar. Önceleri basit ve ufak bir yatırım fikri gibi düşünülse de yapılan görüşmeler sonunda Allam Ailesi kulübü satın almaya karar verdi. 16 Aralık 2010’da yapılan anlaşmayla Hull City’nin anahtarı, yapılacak yatırımlar teminat kabul edilerek 1 Sterlinlik sembolik bir ücretle Allam Ailesi’ne teslim edildi. Allam yönetiminde işler de yolunda gidiyordu aslında. Kaplanlar, 2013-14 sezonunda Premier Lig’e geri dönerken, kulüp tarihinin en büyük başarısı da yine bu sezonda elde edildi. Hull City, tarihinde ilk kez FA Cup finaline yükseliyor ancak finalde Arsenal’e uzatmalarda boyun eğip, ikincilikle yetiniyorlardı. Kaplanlar için peri masalı gibi bir sezondu. Kulüp ülkenin en üst düzey liginde mücadele ediyor, Wembley zemininde FA Cup finaline çıkıyordu. Fakat bu peri masalını kabusa çevirecek gelişmeler de yine bu sezon içerisinde yaşanmaya başladı.

Mısır asıllı İngiliz işadamı Assem Allam ve oğlu Ehab Allam

City till we die

9 Ağustos 2013’de yerel Hull Daily Mail gazetesine konuşan kulüp sahibi Assem Allam, şehirde ve Hull City taraftarları arasında infiale neden olacak açıklamalarda bulundu. Hull City isminin alakasız, sıradan hatta dandik olduğunu söyleyen kulüp sahibi, 100 yıldan fazla bir mazisi olan kulüp ismini değiştirmek istiyordu. Allam’a göre bu isimlendirme oldukça sıradandı. Kulübün yeni ismi Hull Tigers olmalıydı.

En sevmediğim kelime “City”, çünkü çok sıradan. Ayrıca “City”; Leicester, Bristol, Manchester ve diğer birçok kulüple de ilişkili. Herkes gibi olmayı sevmiyorum. Kulübün özel olmasını istiyorum.”

Assem Allam

Allam’ın amacı tabii ki kulübü sıradanlıktan kurtarıp özel kılmak değildi. Amaç açıkça duygusaldı. Kaplan figürü, güney ve doğu Asya kültürlerinde oldukça önemli bir yere sahip olduğundan Allam’a göre Hull City oldukça şanslıydı. Kulübün lakabı zaten Kaplanlardı, ayrıca kulübün armasında da yine bir kaplan figürü yer alıyordu. Kulübün ismine de kaplan ibaresi eklenebilirse eğer Hull City Asya pazarı için müthiş bir odak noktası haline gelebilir, böylece kulüp gelirleri de kat ve kat arttırabilirdi. Taraftarın Allam Ailesi’nin bu kararına tepkisi de pek gecikmedi. Zira bu isimlendirme taraftarlar için bir kültürel devamlılık demekti. Bu kültürün, kulübü üç sene önce satın almış biri tarafından erozyona uğratılmasını kimse istemiyordu. Sezonun ilk iç saha maçından önce Hull sokaklarında toplanan taraftarlar, “Hull City AFC: bir kulüp, bir marka değil” pankartları ve sloganlarıyla stadyuma doğru yürürken isim değişikliğine açıkça karşı olduklarını belirttiler. İsim değişikliğine karşı olan binlerce taraftar “City Till We Die” (Ölene Kadar City) isimli bir platform da kurdular. Tribün liderleri de dahil binlerce taraftarın yer aldığı bu platform, Allam’ın bu kararına karşı gerek Hull sokaklarında gerekse stadyum tribünlerinde çeşitli protestolar düzenlemeye başladı. Assem Allam ise tüm bu olaylara ve protestolara karşı hala soğukkanlı ve fikrinde sabitti. “Ölene Kadar City” platformunu tiye alıp “İstedikleri zaman ölebilirler” diyen Allam, bir sonraki sezon kulübün isminin değiştirileceği konusunda kararlı olduğunu belirtiyordu. Öyle ya evdeki hesap çoğu zaman çarşıya uymuyor. İngiltere’deki futbol kültürü öyle bir seviyede ki “Kulübün sahibi benim, parasını verdim satın aldım. O zaman kulübün ismini de değiştirebilirim” diyemiyorsun kolayca. İşte, İngiltere Futbol Federasyonu (FA)’da Allam’ın böyle diyebilmesine izin vermedi o günlerde. Hull City taraftarları ve hissedarları ile istişare eden FA, Allam’ın isim değişikliği fikrine kırmızı ışık yaktı ve başvuruyu reddetti. Bu kararın ardından Allam Ailesi, Spor Tahkim Mahkemesi’ne itiraz ederken kulübün satılığa sunulduğunu da doğruladı. FA’in bu kararını bir türlü içine sindiremeyen Assem Allam, kulübün ismi Hull Tigers olarak değiştirilene kadar kulübe bir penny bile yatırım yapmayacağını açıklıyordu. Hull City’nin serbest düşüşü de bu tarihten itibaren başladı. Önce Premier Lig’den düşen takım, daha sonraki yıllarda ise League One’a yani üçüncü kümeye kadar gerilemişti. Hull City taraftarları ise sabırla o büyük kurtuluş gününün gelmesini bekliyorlardı.

kader ağlarını örerken

Koşa koşa sahaya girerek taze gol atmış teri üzerinde futbolculara mikrofon uzatan genç bir spor muhabiri, firar edip dünyayı dolaşan bıçkın bir program sunucusu, ülkenin en çok izlenen reality show programlarının yapımcısı, bir medya patronu veyahut da İngiltere’nin en köklü kulüplerinden birinin yeni sahibi; Acun Ilıcalı.

İki Orta Amerika ülkesi Honduras ve El Salvador’un futbol maçı yüzünden kanlı bir savaşa tutuştukları 1969 senesinde gözlerini dünyaya açtı Ilıcalı. Futbola hastalık derecesinde tutkuluydu. Lise çağlarında ders çalışsın diye onu odalara kapattılar, o ise kitaplardaki harflerden lig kurup, kafasında onlara maçlar yaptırıyordu. Kaderle yoğrulmuş bir hayattı Acun’un ki. Trafik kazaları ise onun peşini bırakmayan makus kaderiydi belki de. Önce, lise yıllarında ona İstanbul’da kapılarını açan anneannesini ve dedesini kaybetti bir trafik kazasında, birkaç sene sonra ise çok sevdiği anne ve babasını. Üst üste gelen bu sert darbeler karşısında ne yapacağını şaşırmıştı genç Acun. Derin bir depresyon süreci atlattı. Koca bir sene boyunca 80 metrekare evinden hiç dışarı çıkmadı. İnsanın güzel dostluklarının olması belki de bu hayattaki en değerli varlığı. Arkadaşlarının da desteği ile sıyrıldı bu zor günlerden Acun. Sert darbeler almıştı ama yıkılmamıştı. Direndi, ne de olsa hayat devam ediyordu. Bir kot dükkanı açtı arkadaşlarıyla ama o da çok uzun süre dayanamadı, battı. “Akşama doğru halı saha maçlarımız olurdu, dükkanı müşterilere emanet eder maça giderdik” diyor Acun, belki de onun o çılgın doğasına zaten hiç uygun değildi bu işler. Dedim ya trafik kazaları kaçamadığı kaderiydi onun. Bağdat Caddesi’nde seyir halindeyken motosikletiyle kaza yaptı; kendisi yaralanırken, arkasında oturan yakın arkadaşı ise hayatını kaybetti.

Babam benim hep liberomdu. Benden seken topları devamlı o toplardı. Lisede, üniversitede sürekli büyük potlar kırdım, genç yaşta evlendim, aileme bir sürü sorun yarattım. Ve bu sorunların hepsinde babam benimleydi, bir metre uzağımdaki bir libero gibiydi adeta. Annem ve babamı kaybettiğim zaman arkamı inanılmaz derece boş hissettim.

Acun Ilıcalı

Hayatını değiştiren, onu bildiğimiz Acun Ilıcalı’ya dönüştüren hikayesi de futbol sayesinde başlayacaktı. İrfan abi diye seslendiği İrfan Şahin’i Show TV’de ziyarete giden Acun, burada dönemin önemli spor spikerlerinde İlker Yasin ile tanışıp futbol bilgisiyle onu etkilemeyi başarmıştı. Teklif ise çok gecikmedi, hemen akşamına Acun’u aratan Yasin, onu spor servisinde görmek istediğini söylüyordu. 300 Lira maaşla muhabirliğe başladı o sene, koyu bir Fenerbahçe taraftarı olmasına rağmen Beşiktaş muhabiri olarak atandı. 1996’da Avrupa Şampiyonası için muhabir olarak İngiltere’ye gitti. Turnuva başlamadan önce Türkiye’nin ilk golünü atabilmek için City Ground Stadyumu’nda topun başına geçti, ancak meşin yuvarlağı üst direğe nişanladı, golü atamadı. Ne tesadüf ki Milli Takım da o turnuvayı sıfır çekerek, tek gol bile atamadan tamamlayacaktı. 2002’de Dünya Kupası’nı yerinde takip edebilmek için muhabir olarak Uzak Doğu’ya gitmek istedi. Fakat basın kartı olmadığı için gidemedi. Bunun üzerine belki de hayatının en kritik risklerinden birini aldı ve o yaz Acun Firarda programını çekmeye başladı. Özellikle Televole programında aldığı büyük sorumluluklar kendi programını da yapabileceğine inandırmıştı onu. Hikayenin sonrası ise malumunuz. Hızlı ama adım adım bir yükseliş, bıçkın bir muhabirin ülkenin en büyük medya patronuna evrilişi.

bir hayalin izinde

Acun’un futbol tutkusunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Hatta tutkudan da öte bir sevgi Acun’daki, delilik derecesinde. Futbola yatırım yapmak istediği de uzun tamadır bilinen bir gerçekti. Bu hayalin izinde 2020 yılında Hollanda ekibi Fortuna Sittard’a yatırım yapıp, kulübün %25’lik hissesini satın aldı Ilıcalı. Belki de bir moneyball projesi vardı o sıralarda Acun Ilıcalı’nın kafasında. Bu tarz bir proje için Hollanda ligi oldukça uygundu aslında. Hem hayalini gerçekleştirebilir hem de bu projeden yüksek karlar elde edebilirdi. Fakat istenildiği gibi yürümedi bu birliktelik. Kulüpteki hisselerini arttırmak isteyen Ilıcalı’ya kulüp tarafından onay çıkmadı. Nisan 2021’de sosyal medya üzerinden açıklama yapan Acun Ilıcalı, Fortuna Sittard macerasının sona erdiğini belirtirken, bizi heyecanlandıran asıl bombayı patlatıyordu; “Futbol yatırımlarımıza İngiltere liginden bir kulüp alarak devam etmek istiyoruz.” Çoğu kişi bu yeni yatırımın Premier Lig seviyesinde bir kulübe yapılamayacağından son derce emindi. Bu nedenle gözlerimizi Championship ve League One başta olmak üzere alt liglere çeviriyorduk. Açıkçası İngiltere alt liglerini takip eden bir futbolsever için bu yatırımın Hull City’e yapılacağını tahmin etmek pek de zor değildi. Zira kulüp yaklaşık 7 senedir satılık durumdaydı. Taraftarlar mevcut kulüp sahibi Allam’dan illallah etmişlerdi. Yıllardır kulübü bir türlü satmayan, gelen teklifleri sürekli düşük bulan inatçı kulüp sahibi Assem Allam da artık Hull City’i bırakmaya hazır durumdaydı. Öte yandan Acun için de karlı bir satın almaydı bu. Her ne kadar kulüp sahibi ve taraftarlar arasında sorunlar olsa da kulüp mali açıdan son derece iyi yönetilmişti. Diğer alt lig kulüplerine nazaran çok daha az borcu vardı. Ayrıca kulübün potansiyeli de bir hayli yüksekti, iyi bir sportif ve mali yönetim ile kulüp Championship’in dişli ekiplerinden birine dönüşebilirlerdi. Acun hazırdı, Allam Ailesi hazırdı, taraftarlar dünden razıydı. Yani kısacası zemin futbol oynamaya son derece müsaitti.

milat

İngiltere’de bir kez maç seyret hayatın değişir. O maçlar… seyirciler… inanılmaz bir şey.

Acun Ilıcalı

Mayıs 2021’de Ilıcalı ilk kez Hull şehrine gitmiş, Allam Ailesi ile temaslara başlamıştı. Yeni takım sahibinin Acun Ilıcalı olacağı iddiası Hull City taraftarını da heyecanlandırıyordu, taraftarlar MKM Stadyumu’ndaki maçlara Türk bayrakları ile gelmeye başlamıştı bile. Kasım 2021’de ise geri sayım başladı. Bir kez daha Hull şehrini ziyaret eden Acun Ilıcalı, temasların olumlu bir atmosferde devam ettiğini söylerken, çok yakında uzun süredir beklediği hayaline kavuşacağını da sözlerine ekliyordu. Her şey Acun’un istediği gibi ilerliyordu. Taraftarlar mutluydu, Allam Ailesi süreçten memnundu. Yılbaşı gecesi ise uzun süredir merakla beklenen o haber Acun’un iki dudağı arasından döküldü. Ilıcalı; Hull City’i satın aldığını duyururken, ekran başındaki milyonlardan da takımın Instagram hesabını takip etmelerini istiyordu. Tarihler 19 Ocak’ı gösterirken, Blackburn Rovers ile oynanacak lig maçının hemen öncesinde uzun süredir merakla beklenen o resmi açıklama gerçekleşti; “Hull’da Yeni Dönem. Devralma Tamamlandı.” Artık hayaline kavuşmuştu Acun. Bir futbol kulübü sahibiydi, hem de İngiltere’de futbolun beşiğinde. Şimdi ise bu hayali ilerletmek için işe koyulma vaktiydi.

ekip

Kendisi yıllardır koca bir halkın gözünün önünde olduğu için, hatta tabiri caizse bu halkın önünde olgunlaşıp bir medya patronuna evrildiği için, pek çoğumuz Acun Ilıcalı’nın iş hayatındaki prensiplerini ve çalışma arkadaşlarını nasıl belirlediğini az çok biliyoruz. Daha çok; bildiği, güvendiği, tanıdığı insanlarla çalışmayı tercih ediyor Ilıcalı. Örneğin Acun’un biricik arkadaşı Esat Yontuç. Kendisi ile çok uzun yıllardır dost olan Acun, güvendiği ve değer verdiği bu arkadaşına Acun Medya içerisinde büyük sorumluluklar vermekten hiçbir zaman kaçınmadı. Buna benzer bir durumun Hull City yönetimindeki görevlendirmelerde de yaşanacağı az çok tahmin ediliyordu. İşte bu noktada kamuoyunda bir fikir ayrılığı oluştu. Ilıcalı; İngiliz futbolunu her yönüyle bilen, bu konuda deneyimleri ve tecrübeleri olan profesyonellerle mi çalışmalıydı yoksa güçlü iletişiminin ve yakın ilişkilerinin olduğu, geçmiş dönemlerde birlikte çalıştığı tanıdığı isimlerle mi çalışmalıydı?

Satın alma sonrasında Hull City yönetiminde görev alacağı açıklanan ilk kişi Tan Kesler oldu. Kendisi ABD’de finans eğitimi almış, 2010’dan itibaren TTF’de çeşitli görevler üstlenmiş bir isimdi. Özellikle finans alanında deneyimliydi. Zaten devralma işlemlerinde Allam Ailesi ile Acun Ilıcalı adına görüşmelerin çoğunu da bizzat Kesler yürütmüştü. Evet, kendisi bu planın ilk aşamasında yarar sağlayabilecek, tabiri caizse işi kotarabilecek bir isimdi. Fakat Acun Ilıcalı’nın ileriye dönük cesur hedefleri için uygun isim miydi Tan Kesler? Günümüz futbolu her geçen gün globalleşse bile kendisine has bir dokusu olan Ada futbolu konusunda çok daha deneyimli bir sportif direktör tercihinde bulunmak belki de çok daha işlevsel ve Premier Lig hedefleri olan bir kulüp adına daha geleceğe yönelik olabilirdi. CEO görevi için ise açıklanan kişi Jim Rodwell oldu. Uzun yıllar alt liglerde forma giymiş, emekliliği sonrasında ise yine alt lig kulüplerinde yönetici olarak görev üstlenmişti. 2020 yılında Sunderland yönetiminin başına getirilmesi onun kariyer zirvesiydi. Fakat bu zirve pek uzun sürmeyecek, bir sene kadar sonra takım satılınca Rodwell’de görevinden alınacaktı. Hull City taraftarının yönetim kadrosunda tanıdığı belki de tek isimdi Rodwell. Yönetimde görev alacağı açıklanan bir diğer isim de Ebru Atasav Tahrancı oldu. 2005 yılından bu yana Acun Medya’da CEO görevini üstlenen Tahrancı’nın, Hull City’nin bu yeni döneminde kulübün yönetim kurulunda direktör olarak görev alacağı duyuruldu. Tahrancı’nın kulüpteki görev tanımı ile ilgili pek bilgi verilmezken, bir medya yöneticisinin kendi yoğun gündeminde Hull City’e neler katabileceği veya Acun’un Tahrancı’dan neler beklediği ise şu an muğlak. Bu üç kariyerli ismin başarılı olup olamayacağını, kulübe ne tür artılar veya eksiler getireceğini bizlere zaman gösterecek.

Taraftarların asıl merakla beklediği haber ise ne kulüp CEO’su ne de direktörleriydi. Onlar heyecanla Acun’un teknik direktörlük koltuğuna kimi oturtacağını bekliyorlardı. Championship’e yeni yükselen kulübün ana ve tek hedefi kümede kalmaktı. 2019’dan beri takımı yöneten Grant McCann, bu iş için hayli uygundu aslında. 3 sezondur takımın başındaydı ve öğrencilerini gayet iyi tanıyordu. İngiltere alt liglerinde hem top koşturmuş hem de senelerdir menajerlik yapıyordu. Ayrıca bu denli önemli bir sezonun ortasında, hele takım da iyi bir performans gösterirken teknik direktör değişikliğine gitmek ne derece mantıklıydı. Görünen o ki Acun Ilıcalı için bu değişiklik kararı son derece makul ve mantıklıydı. Kulübün yeni patronu teknik heyetle de iyi iletişim kurabilmek, bu alana da etki edebilmek istiyordu. Bu nedenle hem kendisinin hem de Türk kamuoyunun çok yakından tanıdığı Shota Arveladze, Hull City’nin yeni teknik patronu olarak açıklandı. Bu durum hem Shota’nın hem de Acun’un üzerindeki baskıyı fazlasıyla arttırdı kesinlikle. Olası bir başarısızlık durumunda ağır fatura ilk önce Arveladze’ye kesilecekti. Fakat Shota, pek de fena denilemeyecek bir performansla Hull City’i ligde tutmayı başardı. Bu başarı beraberinde taraftarın sevgisini ve onayını da getirdi. Başlarda bu tercihe onay verseler de içten içe mesafeli duran taraftarlar, bugün Shota için oldukça olumlu düşüncelere sahipler.

beklenen mesih o mu?

Yıllardır medya sektöründe yer alan, bu işin mutfağından çıkmış, alaylı bir isim Acun Ilıcalı. Bu nedenden ötürü toplum psikolojisine de son derece hakim. Geniş kitlelerin neye ne şekilde tepki vereceğini çok iyi biliyor; söylemlerini buna göre seçip, adımlarını buna göre planlıyor. Showlarında yarışacak yarışmacılardan tutun ses yarışmasındaki jüri üyelerine kadar her şey toplum psikolojisine göre, halkın vereceği potansiyel tepkiler göz önünde bulundurularak dizayn ediliyor. Böyle bir profilin Hull City’nin toplumu diyebileceğimiz taraftarlar için de doğal olarak çeşitli planları ve tasarrufları olacaktı. Aslında fazlasıyla şanslıydı Acun. Zira Hull City taraftarı Allam Ailesi’nden o kadar usanmıştı ki Acun’u yıllardır bekledikleri bir Mesih gibi karşıladılar adeta. İlk satın alma haberleri çıktığı andan itibaren Acun’un kim olduğunu öğrenmeye çalışan taraftarlar, onun göz önünde bulunan hayatını fazlasıyla sevmişlerdi. Aslında onun kim olduğu pek önemli değildi taraftarlar için. Nasıl biri olduğu, neler yaptığı, nereden geldiği. Önemli olan, taraftarı ve Hull City’i Allam Ailesi’nin elinden kurtarıyor olmasıydı. Bir anda Hull şehrinin rockstarı haline geldi Ilıcalı. Adına besteler yapılıyor, tribünlerde Türk bayrakları ve Acun pankartları açılıyor, publarda Türk biraları içiliyordu. Acun Ilıcalı da elindeki bu paha biçilmez cevheri kullanmasını çok iyi bildi. Devralma sonrasında atılması gereken ilk ve en önemli adım ne mali ne de sportif yapılanmaydı, taraftar ile karşılıklı sevgi ve saygı tesis edebilmekti. İlk açıklamasından itibaren hemen hemen tüm açıklama ve demeçlerinde taraftara vurgu yaptı. Kulübü onlarla birlikte yöneteceğini, taraftarın da sürekli işin içinde olacağını söyledi. Yetmedi. Taraftarları da oyuna dahil ederek, futbol tarihinde örneği görülmemiş bir devrimin hayalini kurduğunu açıkladı. Odak noktasının taraftar olduğu müthiş projeleri vardı Ilıcalı’nın. Hull şehri ile Türkiye arasında da özel bir bağ kurmak istiyordu. Devralma sonrasında Hull City’e Türkiye’de müthiş bir ilgi artışı söz konusuydu. Türk futbolseverler, Hull City’i ve Championship’i daha yakından takip etmeye başlamışlardı. Bunun bir benzerinin Hull şehri başta olmak üzere İngiltere’de de yaşanmasını da istiyordu Acun Ilıcalı; “İleride torunlarımıza Hull City ile Türkler arasındaki bu bağı gururla anlatacağız” derken.

NELER YAŞADIK, NELER YAŞAYACAĞIZ?

2020-21 sezonunun sonunda Hull City bir yıllık kısa bir aranın ardından tekrar Championship’e yükselirken, kulübün yeni sezonda tek hedefi tekrar küme düşmemekti. Derby Country’nin aldığı fahiş puan silme cezası ve bir önceki sezonun flaş takımı Barnsley’in inanılmaz kötü gidişatı Hull City’i bir nebze olsun rahatlatmıştı. Ancak buna rağmen Kaplanlar, küme düşmenin soğuk nefesini sezon boyunca sürekli enselerinde hissettiler. Gerek devralma öncesinde McCann’in gerek sonrasında Arveladze’nin başta olduğu dönemde inişli çıkışlı bir performans sergileyen takım, sezonun bitmesine dört hafta kala kümede kalmayı garantiledi. Böylece ilk hedef başarıyla tamamlanmıştı. Şimdi ise sırada Acun’un hayalleri ile örtüşen gelecek hedefleri bulunuyor. Ilıcalı tarih vermekten sürekli kaçınıyor ancak devralma sonrasında üstüne basa basa söylediği tek bir şey var; bu takım er ya da geç tekrar Premier Lig’e yükselecek. Tabi bu hedef için bu seviyede bir takım kurmak gerekiyor öncelikle. Ödemesi gereken çeşitli kredi borçlarını ödemediği gerekçesiyle Temmuz 2021’de Hull City’e EFL yönetimince bir transfer ambargosu uygulanmıştı. Bu ambargo uyarınca kulüp bonservis bedeli ödeyerek herhangi bir oyuncuyu kadrosuna katamayacaktı. Devralma sonrasında Acun Ilıcalı’nı ilk icraatlarından biri gereken borç ödemesini yaparak kulüp üzerindeki bu ambargoyu kaldırmak oldu. Bu gelişme en az devralma kadar önemliydi. Zira Championship’in dişlisi olmak ve Premier Lig’e yükselmek isteyen Ilıcalı’nın bu hedefi gerçekleştirebilmesinde en önemli rolü, yapılacak kaliteli transferler üstlenecekti. Geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada transfer döneminde takıma 8-10 yeni transfer yapacaklarını söyleyen Acun’un kadrosunu hangi oyuncularla güçlendireceği ise şimdilik bir muamma. Premier Lig yolunda Acun Ilıcalı’nın üzerine titrediği bir diğer unsur ise altyapı. Hull City sahip olduğu gelişmiş altyapı tesisleri ve ekolü ile Ada futbolunda hemen dikkatleri çekiyor. Acun’un Hull City’i satın alma tercihinde, gelişmiş altyapı faaliyetlerinin etkisi olduğu da son derece aşikar. Acun Ilıcalı önderliğindeki yeni Hull City yönetimi, her ne kadar hızlı bir yükseliş planlasa da asla bir büyük sıçrama peşinde değil. Bu geniş ancak son derece riskli yolda sağlam adımlar atarak ilerlemeyi planlıyorlar ve bu hedef doğrultusunda programlarını oluşturuyorlar.

* * *

Hayal etmek her anlamda güzel ve özeldir. Hayal ettiği kadar vardır insan bu dünyada. Hayalleri onu yaşatır, o ise hayallerini gerçekleştirebilmek için yaşar. Acun Ilıcalı da bir hayalin izinde çıktı bu yola. Deliler gibi sevdiği futbol üzerinden bir hayal kurdu kendine. Şimdi bu hayali yaşamanın, gerçeğe dönüştürmenin vakti. Doğu Yorkshire’da başlayan bir Türk devrinin ilk adımlarını duyuyoruz uzaklardan. Bakalım bu adımlar büyüyüp gürleşecek mi, yoksa uzak diyarlarda kaybolup yitecek mi.


Plase:

Total
0
Shares
Önceki Yazı
sen kimsin?

31 | Neslihan Yiğit

Sonraki Yazı

Cem Bölükbaşı: Sanaldan Gerçeğe

Bunlar da ilgini çekebilir
Daha

Bir Zamanlar New York Cosmos

1970 yılında Kuzey Amerika Futbol Ligi’ne katılan, yaptığı pahalı transferlerle bir dönem popülerlik kazanan ancak daha sonra düşüşe geçip 1984 yılında kapanmak zorunda kalan New York Cosmos’un hikayesi.