Eray Emin Aydemir Söyleşisi: Tribünden Edebiyat Dünyasına

Spor medyasının sevilen isimlerinden yazar kimliği ile ön planda yer alan Eray Emin Aydemir ile sohbet tadında keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Öncelikle bize kısaca kendinden bahseder misin, Eray Emin Aydemir kimdir? 

1983 İstanbul-Feriköy doğumluyum. Okuma yazmayı öğrendiğim ilk günden beri sürekli olarak bir şeyler yazıyorum. Çok farklı şehirlerde öğrenim gördüm. Bu durum kalemimi de biraz besledi sanırım. Çocukluğundan beri yazmaya, uzaya, futbola, basketbola ve biraz da gizemlere meraklı bir tipim. Bu merak duygusu hiç azalmadı. Basında uzun bir süre çalıştıktan sonra şu an Türk Yapısal Çelik Derneğinin 20 yıldır yayımladığı Çelik Yapılar dergisinin genel yayın yönetmenliğini yapıyorum.

Spora olan ilgi ve merakın ilk olarak ne zaman ve nasıl başladı?

Aileyle alakalı bir durum. Babam, amcam, dedem, dayılarım hepsi futbolcu. Feriköy, Kasımpaşa, Sarıyer gibi Türk futbolunun önemli takımlarında top koşturmuşlar. Dedem Emin Aydemir Feriköy’de yöneticilik de yaptı. Dayım Sabahattin Erkut Kasımpaşa’nın yetiştirdiği en önemli isimlerden biri. “Kaptan” lakabıyla anılıyor. Bu kadar futbolla iç içe bir ailede olmama rağmen benim spor tercihim basketbol oldu. Ancak futbolu da her zaman takip ettim.

Doğduğun semtin takımı olan Feriköy ile alakan nasıl?

Feriköy her açıdan özel bir semt. İstanbul’un en eski semtlerinden birinden bahsediyoruz. Kendine ait bir kültürü, farklı din ve milletleri içerisinde bulunduran bir yapısı ve zamanında İstanbul’un büyüklerine kök söktürmüş ancak şu an ciddi sorunlarla boğuşan bir futbol kulübü var. Henüz küçük bir çocukken beni maçlara götürürlerdi. Vefa Stadı’nı unutamam. Maçlar biraz olaylı geçiyordu. Futbolu sevmemde Feriköy ve Beşiktaş’ın etkisi büyük.

Spor medyasına girmeye nasıl karar verdin?

Futbol Extra dergisine genellikle Premier League ile ilgili yazılar yazıyordum amatör olarak. O dönemde yani 2008 yılı aynı zamanda bankacılık yapıyordum. Medyaspor o dönemde kurulmuştu. Kemal Belgin okumuş yazılarımı, çok beğenmiş. Tuğrul Yenidoğan o günlerde Medyaspor’u yönetiyordu. Beşiktaş yüzünden tanışıyorduk. Bankacılık fena halde sıkmıştı. Yeni bir macera arıyordum sanırım. Kemal Belgin, “Bu çocukta iş var.” deyince bir anda kendimi Medyaspor’da editörlük yaparken buldum. Sonrasında Sporx ve Cumhuriyet gazetesine kadar uzandı iş.

Sosyal çevrende ve özellikle sosyal medyada Beşiktaşlılığın ile ön plandasın. Bu durum seni nasıl etkiliyor?

Cumhuriyet gazetesinde Beşiktaş muhabirliği yaptım. Aynı zamanda Beşiktaş kongre üyesiyim. Beşiktaşlı kimliğimi hiç saklamadım. Bazıları gibi rol yapmadım. Bu durum aslında olumlu bir bakış açısını da beraberinde getirdi. Zaman zaman kızdırsam da birçok Fenerbahçeli ve Galatasaraylı takipçim var. Taraf olmak kötü bir şey değil. İkiyüzlü olmadığımı biliyorlar. Saygı duyuyorlar. Bu hoşuma gidiyor.

Futbolun dışında ilgi duyduğun farklı spor branşları nelerdir?

Basketbolu çok seviyorum. Matematiği çok seven biri olarak basketbol ve futbol bana hep bilimsel geliyor.  Bu oyunların kendine has bir geometrisi var. Amerikan futbolunu da takip ediyorum. Eagles taraftarıyım. Ancak en büyük tutkum doğal olarak futbol. Formula 1 de ilgimi çekiyor.

Sadece bir tane cevap hakkın olsa dünyanın en önemli futbol derbisi hangisi sorusuna nasıl bir cevap verirdin?

Beşiktaş-Fenerbahçe derbileri gerçekten çok zevkli. Atılan goller, yaşanan maç öncesi ve sonrası gerilim. İki takımın kıyasıya mücadelesini izlemek büyük keyif. Dünyanın en büyük derbisi değil tabii ki. Ancak Türkiye’de derbi denilince benim aklıma sürekli futbol anlamında bu rekabet geliyor.

”Hiçbir spor muhabiri %100 gazetecilik yapamaz. Şartlar izin vermez. O yüzden yazarlık çok daha fazla keyif aldığım bir iş.”

Eray Emin Aydemir

Daha önce çalıştığın medya kuruluşları içinde senin için en özel yere sahip olan hangisi?

Cumhuriyet gazetesinde Beşiktaş muhabirliği çok özel bir görevdi. Zaten Türkiye’deki spor basının yapısına bakarsak bence çıkabileceğim en üst noktaydı. Çünkü Türkiye’de bazı şeyler sizin yeteneğinizle alakalı değil. Umarım bu sözlerimin ardında anlatmak istediklerim anlaşılmıştır.

Yazarlık mı? Muhabirlik mi? Hangisi daha çok sana göreydi?

Bence yazarlık, kalemle dertleşiyorum çünkü. Beklenti, istek tamamen benle alakalı konu yazarlık olunca. Ben bir şey yaratıyorum sonrası okurların takdiri. Muhabirlik gerçekten Türkiye’de çok zor bir iş. Kime yaranacaksınız? Gazete patronuna mı, müdürünüze mi, kulüp başkanına mı yoksa taraftarlara mı? Cambazlık gibi bir şey. Şunu da söyleyeyim. Hiçbir spor muhabiri %100 gazetecilik yapamaz. Şartlar izin vermez. O yüzden yazarlık çok daha fazla keyif aldığım bir iş.

İlk kitabın yayımlandığında henüz 30 yaşındaydın. Genç bir yazar olmak nasıl bir duygu?

Aslına bakarsanız geç kaldığımı düşünüyorum. Tabii ilk kitap ile beşinci kitabıma baktığımda kendi gelişimimi görmek çok keyifli. Kalem değişmiş. Okurlardan geri dönüşler almak her zaman özel bir his. Bazen olumlu bazense olumsuz eleştiriler alıyorum. Ancak bunlar kırıcı düzeyde olmuyor. Gelişmem için daha çok olumsuzlardan faydalanıyorum. Özeleştiri yapıyorum. Bu bana fayda sağlıyor. “Genç bir yazar” değil de daha çok “gelecek vaat eden yazar” diyorlardı. Yani futboldan örnek vermek gerekirse “Genç Semih” gibi. Artık en azından bunu demiyorlar. Yaşlandım sanırım.

Yazılarını inşa ederken ilham aldığın kişiler ve olaylar var mı?

Sadece yazılarım için değil genel olarak hayata dair ilham aldığım üç kişi var. Bunlar: Mustafa Kemal Atatürk, Dante ve Newton. Hayat hikâyelerine baktığımızda birçok olumsuzluğa rağmen bu üç insanın da harika işler yaptığını görüyoruz. Yazar olarak Bulgakov’dan çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Bulgakov, Dostoyevski ve Balzac ve ülkemizden Mine G. Kırıkkanat edebi anlamda beni besliyorlar.

Bu kadar enteresan içerik üretirken ideolojik ve dini çok fazla kitap okuduğunu tahmin ederek soruyorum; bu okumalar dünya görüşünü nasıl etkiledi? Eray Emin Aydemir nasıl bir dünya görüşüne sahip?

“Şeytanın Notaları” müzik yoluyla yapılan propaganda ile ilgiliydi. “Timsahın Gözyaşları” polisiye-psikolojik roman türündeydi. “Yeni Dünyanın Dini Futbol” ise tamamen futbolun bir din olduğu kimliğini yansıtıyordu. “Ölümsüzlüğe Uyanış-Ezoterik Bir Yolculuk” isimli eserimde kişinin manevi yolculuğu ve ezoterizm konularını bir araya getirdim. “Nazi Dini ve Hitler’in Gizemleri” ise çok farklı bir araştırmanın ürünü olarak ortaya çıktı. Evet, farklı türlerde kitaplar. Siyasi tarih ve teolojiyle ilgileniyorum. Bunları gözden kaçırırsanız zaten “insan” denilen varlığın geçmişini kaçırırsınız. Edebi anlamda bir yazarın araştırma yapmaması düşünülemez. Ben de devam ediyorum.

Dünya görüşü olarak sağ ve sol ideolojiye dair bir sempatim yok. Akıl ve bilimin rehber alınması gerektiğini düşünüyorum. Farklı bir çağda yaşıyoruz. Bilgi hiç bu kadar hızlı olmamıştı. Bu çağda akıl ve bilimi rehber almazsanız hayat acımaz.

Üçüncü Kitabın olan ilk spor kitabın “Yeni Dünya’nın Dini Futbol” içeriği açısından enteresan bir kitap ve yanlış bilmiyorsam kendi alanında bir ilk. Bu kitabı yazma fikri nasıl oluştu?

İlginç bir hikâyesi var. Gözden dergisi için Umberto Eco ile ilgili bir araştırma yazısı yazıyordum. Umberto Eco bana göre “Orta Çağ” denildiğinde dünyada bir numara. Bu ilginç ve entelektüel adamın algısı o kadar açık ki futbola da merak sarmış. Futbolun bir din olduğunu “Futbol, günümüzün en yaygın dini, batıl inancıdır” sözünü dile getirerek yansıtmış. Bu söze rastlayınca kısa süreli bir şok yaşadım. Çünkü futbol bana göre bir taraftar olma halinden çok daha güçlü etkiyi içinde barındırıyordu. Ancak bu etkiyi o günlerde tam olarak tanımlayamıyordum. Daha sonra “acaba edebiyatçılar futbola hangi gözle bakıyorlar?” sorusunu araştırmaya başladım. Albert Camus’dan Eduardo Galeano’ya kadar birçok edebiyatçı futbolun aslında bir spor veya taraftarlık olayı olmadığını tam tersi bir din olduğunu yakalamışlar. Kitap aslında bu görüşün olaylar ve yaşananlar açısından doğrulanması niteliğinde. Kısa bir süre önce hayatını kaybeden Maradona’ya tapan dünyada 200 binden fazla inanan var. Maradona adına açılan, ibadet edilen bir kilise dahi var şu an. Maradona, Papa’ya bile nasihat verecek güce erişmiş bir isimdi. Türkiye’de olaya bu açıdan yaklaşılan ilk kitap oldu Yeni Dünyanın Dini Futbol. Futbola meraklı insanlar arasında “ya Eray bu tespit doğru olmayabilir” diyenler vardı. Kitabı okuyunca benim ve diğer edebiyatçıların ne kadar haklı olduklarını gördüler. Sağ olsun Rıdvan Akar da kitabın arka kapağını yazdı. Başarılı bir eser ortaya koyduğumu düşünüyorum.

Yakın gelecek ile ilgili planların neler? Spor üzerine yeni içerikler var mı bu planların arasında?

2022’nin ilk aylarında Hermes Yayınları’ndan yeni kitabım çıkacak. Türklerin Eski Dini, Semboller ve Ezoterizm ana düşüncesi olacak kitabın. İleride Beşiktaş ile ilgili bir kitap projem var ama şu an taslak aşamasında. Beşiktaş taraftarları kitle olarak rakiplerinden ayrılıyorlar. Siyah-beyaz renklere gönül verenlerin sosyolojik açıdan değerlendirilmesine dair bir çalışma olacak. Ancak biraz daha zamanı var.

Plase Dergi’yi takip ediyor musun? Dergi fazlasıyla genç ve yetenekli yazara sahip onlara tavsiyelerin neler?

Spor basınında içeriden gelmiş biri olarak şunu söyleyebilirim ki çok ciddi bir çürüme var. Seviye gerçekten acınası şekilde düştü. Ancak geleceğe dair umut beslememi sağlayan örnekler de var. Plase Dergi de bunlardan biri. Genç arkadaşların saha içine farklı bir gözle bakmaları, futbolun arka planında hayata dair yaşananları görmeleri beni çok mutlu ediyor. Güzel işler yaparak oyuna en büyük desteği veriyorsunuz. Bu gerçekten takdir edilmesi gereken bir çaba.

Spor temalı yapılan filmlere karşı bakışın nasıl? Bugüne kadar izlediğin en iyi 3 spor filmi hangileri?

Motivasyon açısından bu tip filmlerden besleniyorum. Any Given Sunday, Damned United ve Football Factory aklıma ilk gelenler. Ayrıca belgesel anlamında Sunderland Till I Die ve Last Dance isimli eserleri de tavsiye ederim.

Her geçen gün artarak devam eden spor kitapları ülkemizde sence yeterli ilgiyi görüyor mu? Yazarların seviyeleri okuyucuların beklentilerini karşılamaya yeterli mi? Ve son olarak bizleri önereceğin 3 spor kitabı hangileri olur?

Sadece spor kitapları değil her türdeki kitap ne yazık ki ülkemizde yeterli ilgiyi görmüyor. Spor basınındaki çürümenin bir benzeri de edebiyat dünyasında var. Ancak burada okurun kabahati çok yok. Ne yazık ki ben de dâhil olmak üzere birçok yazar sosyal medya dışında eserlerini duyuracak reklam materyallerine sahip değil. Yine de bu olumsuz tabloya rağmen başarılı eserlerin ortaya çıkmaya devam ediyor oluşu gelecek adına umut verici.  Beşiktaş’ın Dervişi Süleyman Seba, Benim Oyunum ve Jose Mourinho-Kazanmanın Anatomisi isimli eserleri tavsiye ederim.

Bize vakit ayırdığın için teşekkürler. Eklemek istediğin bir konu var mı?

Ben teşekkür ederim bana sayfalarınızda yer verdiğiniz için. Umarım bir gün edebiyat dünyasında çok daha iyi bir yerde olabiliriz. Belki de bir gün bizim futbolumuz da İngiltere kalitesine ulaşabilir. Ütopya gibi geliyor farkındayım ama umut etmeden de olmuyor. Sevgiler…

Eray Emin Aydemir Twitter Hesabı

Eray Emin Aydemir tarafından yazılan tüm kitaplar


Plase:

Total
0
Shares
Bir yanıt yazın
Önceki Yazı
Parabolica

65 | İspanya GP

Sonraki Yazı

56 | Damalı Bayrak ve ''En''ler