Borussia Dortmund: Sarı Duvar

Pek çoğumuzun “Yellow Wall” (Sarı Duvar) tribünü ile tanıdığı muhteşem taraftarıyla, dünya futboluna kazandırdığı birçok yıldız futbolcuyla ve birçok futbolsevere fazlasıyla sempatik gelen renkleriyle Borussia Dortmund biz futbolseverler için yeri her zaman ayrı bir yere sahiptir…

Dortmund Şehri

Dortmund, Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde Ruhr bölgesinde bulunan 600.000’e yakın nüfuslu Almanya’nın 7. büyük şehridir. İçinde bulundurduğu tarlalar, parklar, korular, yeşil alanlarla bölgesinde “Yeşil Metropol” unvanıyla anılır. Ruhr Bölgesi’nde olmasıyla birlikte kömür ve demir işletmeleri de oldukça gelişmiştir. Tarihi, Cilalı Taş devrine kadar uzanan şehir, günümüzde ekonomik imkanlar ve farklı kültürler bakımından oldukça zengin durumdadır. Nüfusun %35’i göçmenlerden oluşmaktadır. Göçmenlerin büyük bir çoğunluğu Türk, Suriye, Fas, Polonya, Rusya ve Balkan ülkeleri kökenlidir.

Borussia dORTMUND Kuruluş Hikâyesi

Tarihler 19 Aralık 1909’u gösterdiğinde kilise sponsorluğundaki “Catholic Holy Trinity” kulübünden ayrılan ve futbol oynamaları yasaklanan bir grup genç, “Zum Wildschütz” isimli yerel bir meyhanede bir takım kurma kararı aldı. Kulübün adı Borussia bira fabrikasında üretilen “Borussia” birasından alındı. İlk renkleri mavi-beyaz olan Dortmund, renklerini sonradan “Biranın sarısı ve kömürün siyahıyla” değiştirdi. Kömür ve madenciliğin geliştiği bir bölgede yer alan, içinde hem emek hem de zanaat olan bir takım olarak bilinen Dortmund, kömür işçileri madencileri tarafından fazlasıyla destek görür ve bu sebeple de “Emeğin Malikanesi” lakabını almıştır.

Dortmund, maçlarını etkileyici atmosferi ve kompakt yapısıyla rakipleri baskı altına alan 81.000 kapasiteli Signal Iduna Park Stadyumunda oynuyor. Signal Iduna Park, Almanya’daki en büyük kapasiteli stadyumdur. Bunun yanında maç başına 80.000’in üzerinde ortalama seyirciyle Avrupa’nın en yüksek seyirci sayısı ortalamasına sahip takımı olarak bilinir.

Borussia Dortmund

Kulüp Tarihi

Kulübün domestik tarihi incelendiğinde 1950 sonrasında ciddi bir başarı geldiği görülmektedir. Bu tarihten önce Borussia Dortmund’un herhangi bir lig şampiyonluğu bulunmamaktadır. 1950 sonrasına bakıldığında şüphesiz ki ilk dikkat çeken zaferlerden birisi 5 Mayıs 1966’da kazanılan Kupa Galipleri Kupası’ydı. Borussia Dortmund bu zaferle Kupa Galipleri Kupası’nı kazanan ilk Alman takımı olmayı başardı. Bununla birlikte 1950-1995 yılları arasında 4 Bundesliga şampiyonluğu ve 2 Almanya Kupası kazanıldı. Dortmund, 1995/96 sezonunda 68 puanla Bundesliga’daki 5. şampiyonluğuna ulaşırken Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finalde Ajax’a elendi. 1996/97 sezonunda grup etabının ardından sırasıyla Auxerre, Manchester United ve finalde Juventus’u eleyen Borussia Dortmund Şampiyonlar Ligi’nde mutlu sona ulaştı. İnanılmaz bir peri masalını yazan Dortmund, kulüp tarihinin en şaşaalı günlerini yaşıyordu. Ancak işler böyle büyüleyici şekilde gitmeyecekti. Takımda yanlış yapılan bir şeyler vardı. Bunlardan en önemlisi özellikle futbolculara ödenen maaşlar ve primlerde yapılan önemli artışlar ile transferlere delicesine akıtılan milyon dolarlardı. Nitekim bu dönemde Borussia Dortmund Avrupa’da oyuncularına en fazla maaş, ücret ve prim ödeyen kulüplerin başında geliyordu.

Mayıs 1999’da kulüp ilk yanlış kararını alarak borsaya girdi. Borussia Dortmund Genel Kurulu cesur bir karar vererek kulübün borsaya açılmasına onay vermişti. O zamanki kulüp başkanı Gerd Niebaum’un düşüncesine göre Dortmund, Manchester United’ı örnek alacak ve o doğrultuda hareket edecekti. Bayern Münih’in bile borsada olmadığı dönemlerde bu karar, oldukça cüretkar görüldü ve tartışıldı. 2000 yılında Dortmund, hisseleri borsada işlem gören ilk Alman kulüp olarak halka arz edildi. Mali anlamda alınan kararlar tartışılırken 2001 yılında Borussia Dortmund’un, 2. kez Şampiyonlar Ligi’nde mutlu son yaşamayı hedefliyordu. Bu doğrultuda kesenin ağzı açıldı. Dönemin parasıyla 31 milyon dolar bedelle Parma’dan Brezilyalı golcü Marcio Amoroso’yu renklerine bağladı. Bu transfer Avrupa’da büyük bir sükse yaratmıştı. Bundesliga’da 70 puanla 6. şampiyonluğuna ulaşırken Borussia Dortmund’da Avrupa planları tutmadı. Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkamayan Dortmund, başka bir hikaye yazmaya başlayarak Avrupa Ligi’nde finale kadar geldi, ancak burada da finalde Feyenoord’a 3-2 yenildi. Büyük beklentilerle ve ciddi maliyetle kadroya katılan Amoroso’nun attığı 19 gol, Avrupa’da mutlu son getirmeye yetmemişti. Dortmund yaklaşık 62 milyon dolarlık bir gelir kaybıyla karşı karşıya kalmış, toplam gelirinin yaklaşık yüzde 38’ini yitirmiş şekilde sezonu 35 milyon dolar zararla kapattı.

Çöküş – Finansal Kriz

Plansız bir şekilde borsaya açılmak, gelecek düşünülmeden yapılan pahalı transferler ve mali disiplinden hızla uzaklaşılmasıyla birlikte peri masalı ve kulübün en şaşalı dönemleri bitiyordu. Artık çanlar Dortmund için ciddi şekilde çalmaya başlamıştı. Aralık 2002’de Westfalen’in stadyumun hakkının %75’i, 75 milyon euroya Molsiris adlı gayrimenkul fonuna satıldı. Bu satışta artık kulübün iyice dar boğaza girmeye başladığının sinyallerini veriyordu. 2003/04 sezonunun başında Der Spiegel ve Focus dergileri Borussia Dortmund’un içinde bulunduğu ürkütücü tablo hakkında haberler yapmaya başlamıştı. Şampiyonlar Ligi elemelerinde Club Brugge’a penaltılarda elenen Dortmund, büyük bir mali gelirden olmuştu. Devamında Avrupa Ligi elemelerinden de elenen Borussia Dortmund, sezonu 6. sırada tamamladı. Aralık 2004’te Süddeutsche gazetesi ve Kicker dergisi aynı anda yayınladıkları makalelerle devasa bütçe açığını ve bilanço hilelerini ortaya çıkardı. Bunun üzerine başkan Niebaum ve menajer Michael Meier basın toplantısı düzenlemek zorunda kaldılar. Tüm suçlamalar reddedilmişti, ancak gerçeklerin ortaya çıkması uzun sürmedi.

Şubat 2004’te ilk yarıyıl bilançosu açıklandı. Kulüp, yaklaşık 30 milyon euro zarar etmişti. Ligin ikinci yarısında Avrupa’ya katılma hakkını da elde edemeyen Dortmund, artık sona gelmişti. 2004 yazı Dortmund için fazlasıyla çalkantılı geçti. Futbolcuların birçoğu verdikleri demeçlerde temmuz ayı maaşlarını alamadıklarını itiraf ederken dönemin Teknik direktör Bert Van Marwijk’de maaşını kulübe defalarca talepte bulunduktan sonra alabilmişti. Bununla birlikte 5 futbolcunun transfer hakları ipotek altına alındı. Westfalen Stadyumu’nun isim hakları 5 milyon euroya satılmak zorunda kaldı. Düzenlenen basın toplantısıyla kulüp bilançosunun 67.7 milyon euro zararda olduğu beyan edildi ve toplam borç 118 milyon euro olarak açıklandı. Ekim 2004’te Başkan Gerd Niebaum istifa etmek zorunda kaldı. Yeni başkan olan Reinhard Rauball, kulübün geleceğinin çok zorda olduğunu ve enkaz devraldığını söyledi.

Hans-Joachim Watzke

Yeni Kurtarıcı: Watzke

Ve tarihler Şubat 2005’i gösterdiğinde Borussia Dortmund’a CEO olarak gelen Hans-Joachim Watzke, tüm başkanlık hakları kendisine devredilerek göreve getirildi. Yeni kurtarıcı Watzke, Reinhard Rauball ile ortak şekilde başkanlık görevini yapmaya başladı ve takımı devraldı. Acilen bir yapılanma planı hazırlanmaya başladı. Şubat sonunda basın toplantısı yapan kulüp yönetim kurulu üyeleri, durumun düşündüklerinden daha vahim olduğunu belirterek sunulan yeniden yapılanma planı reddedilirse kulübün iflas edeceğini açıkladılar. Mart ayında borçların yeniden yapılandırılması konusunda alacaklılarla masaya oturuldu ve ilk mutabakatlar sağlandı. 14 Mart 2005 kulüp tarihinin en önemli günlerinden biri oldu. Molsiris fon şirketiyle yapılan ve saatlerce süren toplantının ardından kurtarma planına onay verilmişti. Böylelikle kulüp iflas etmeyecek, iflasını açıklamayacaktı.

Feda Dönemi

Eski yönetimden kalan son yönetici Michael Meier de kulüpten ayrıldı. Artık takımda eskiden görev yapan tek isim futbol direktörü Michael Zorc’tu. Kulüp 3 yıllık bir plan hazırladı. Tekrardan yapılanmaya giren Borussia Dortmund kulübü sportif “Feda” dönemine girdi.

Tam bu esnada Borussia Dortmund hikayemize küçük bir ara vererek sonrasında Dortmund’un ve Avrupa futbolunun kahramanı olacak bir adam için 2004 yazına geri dönüş yapacağız. Dortmund’ta çalkantılı günler yaşanırken 2001 yılında göreve getirilen ve “değişik” karakteriyle dikkat çeken genç Mainz teknik direktörü Jürgen Klopp, Almanya basınını meşgul ediyordu. Basında ”Bu deli ne yapıyor ?” şeklinde haberler çıkarken Klopp; takımı, ıssız bir göl kıyısında antrenman yaptırmadan yeni sezona hazırlıyordu. Takımının inanç eksikliğine dikkat çeken Alman teknik adam, yaz kampı için futbolcularını göl kenarında kamp yaptırmaya götürmüştü… Aldığı ilginç karar nedeniyle kendisine “Deli” denilen Alman teknik adam ise o günlerden söyle söz ediyordu:

“İsveç’te bir göl kenarına kamp yapmaya gitmiştik. Elektrik yoktu. Hiçbir şey yoktu. Orada yemeğimiz dahi olmadan 5 gün boyunca kaldık. Futbolcular karınlarını doyurmak için balık tutmaya mecburlardı. Diğer teknik direktörler bana diyordu ki, takımını futbol oynamaya hazırlaman daha iyi olmaz mı ? Hayır ! Ben, takımımın kendine inanmasını ve her şartta hayatta kalabileceklerine inanmalarını istiyordum. Yardımcım da onlarla aynı fikirdeydi ve benim bir aptal olduğumu düşünüyordu. Bana gideceğimiz yerde antrenman yapıp yapmayacağımızı sormuştu. Ona da hayır dedim. Fakat bol bol yüzebilir ve balık tutabilirdik… O zaman kampta beraber olduğum futbolcularla karşılaştığımda, o kampın hayatlarında ne kadar önemli yere sahip olduklarını bana anlatıyorlar ve maceralarından bahsediyorlar… Her gece küçük bir kamp kuruyor, kayalarda yatıyorduk. Kimsenin o günleri unutması mümkün olamaz. Küçük adacıklar vardı ve bir adacıkta işimiz bittiğinde diğer adacığı bulmak zorunda kalıyorduk. Adayı bulan ilk futbolcu ateş yakıp su kaynatıyordu. TÜM gün boyunca yağmur yağıyordu. Gün içinde yağmayan birkaç saatte de sivrisineklerle baş etmek zorunda kalıyorduk… İsveç’te nasıl hayatta kalabildik ? Yağmur, yağmur ve yağmur. Güneşi gördüğümüz birkaç saatte de sivrisinekler başımıza üşüşüyordu. Adeta Braveheart gibiydik! Almanya’ya döndükten sonra dünya bizim ne kadar güçlü olduğumuza inanamadı.”

Jürgen Klopp

Ve Borussia Dortmund’a dönelim… Yeni başkan ve kulübün aynı zamanda CEO’su olan Watzke, 3 yıllık bu yapılanma sürecinde kulübün 122 milyon euro borç ödediğini açıkladı. Bu 3 yılda kulüp, ligde orta sıralarda kaldı ancak zorlu geçen bu 3 yılın sonunda Dortmund, batmaktan kurtulmuştu ve artık finansal olarak geleceğe ümitle bakabiliyordu. Finansal olarak düzlüğe çıkmaya başlayan Dortmund, artık yavaş yavaş sportif başarıya da ihtiyacı duyuyordu. Watzke ve Zorc teknik direktörlük konusunda daha titiz davranmak zorunda olduklarını, ve artık hata yapmamaları gerektiğinin bilincindelerdi.

Willkommen Jürgen!

Teknik direktörlük için pek de bütçe ayıracak finansal duruma sahip olmayan Borussia Dortmund, elit bir teknik direktörle anlaşmaya sıcak bakmıyordu. 2008 yazında Sportif direktör Michael Zorc, yaptığı araştırmaların ardından gözlemcilerinden yerel lig dışında Avrupa’da pekte kimsenin umursamadığı ve hatta bilmediği Jürgen Klopp için bir rapor hazırlamalarını istedi. Gelen raporlar pek de iç açıcı görünmüyordu. Antrenmanlara yırtık kotla ve kirli sakalla çıkan Klopp, yerel basında pek de hoş bir imaj çizmiyordu. Keza diğer takımlar kamp yaparken, onun takımını ıssız bir yere götürmek gibi akla pek yatkın olmayan şeyler yaptığından bahsediliyordu. Hatta gözlemciler rapora Hamburg’un tam da bu sebeplerden kaynaklı Klopp’u almaktan vazgeçtiğini de rapora eklemişti. Ancak Watzke ve Zorc, Klopp’ta bir şeyler görüyordu. Hata yapmaya pek de fırsatları olmayan bu dönemde Klopp için bir risk alacaklardı. Diğer tüm adayların üzeri çizildi ve Almanya’nın deli teknik adamı Jürgen Klopp’a resmi teklif iletildi… Ve bir devir başladı.

2008 yazı itibariyle Jürgen Klopp, Borussia Dortmund’un yeni teknik direktörü oldu. Son 18 ayda göreve gelen üçüncü kişiydi. Watzke ve Zorc bu kez teknik direktörlerine zaman verme konusunda kararlıydı… Klopp’un ilk basın toplantısında konu Borussia Dortmund’un düşük transfer bütçesiydi. Ona yöneltilen düşük bütçeyle nasıl başa çıkabileceği soruları sorulduğunda onun verdiği yanıt; “Çalışmak ve inanmak” oldu. Klopp, Borussia Dortmund’un başındaki ilk sezonunda 59 puanla 6. sırada tamamladı. 2009 yazında Dortmund 4.2 milyon euro bedelle Lucas Barios’u kadrosuna kattı. Takım sezona 7 hafta 6 puanla 15. sırada yer alarak son 22 yılın en kötü başlangıcını yapmıştı. Barios ise henüz golle tanışamamıştı. Eylül 2009’da Waz gazetesinin haberinde, Dortmund’un sportif açıdan berbat halde olduğu yazıyordu. Bununla birlikte kulübün adı kavgalarla gündeme gelmeye başlamış, kaleci Weidenfeller, yakın arkadaşıyla gittiği bir İtalyan restoranında 5 kişi tarafından saldırıya uğramıştı. Masaların havada uçuştuğu saldırıdan Weidenfeller, birkaç kesik ve kafasında büyük bir şişlikler ayrıldı. Tüm bu olanlara karşın ekim ayının ilk gününde Borussia Dortmund kulübü yapılan resmi açıklamayla, Jürgen Klopp’a başarısız başlangıca rağmen güvendiklerini ve arkasında olduklarını açıkladı. Bundan 4 gün sonra 5 Ekim’de, geldiği günden beri hayal kırıklığından fazlasını veremeyen Lucas Barrios ilk golünü atmayı başardı ve Dortmund, Gladbach karşısında 1-0 kazanarak 12. sıraya geldi. Bu galibiyetin ardından Borussia Dortmund 12 maçlık bir seri yaptı. Sezona 7 haftada gol atamayarak başlayan Barrios, takvimler 22 Mart 2010’u gösterdiğinde Norbert Dicker’in gol rekorunu kırmayı başardı ve sezonu 36 maçta 23 golle tamamladı. Dortmund ise yakaladığı iyi çıkışla sezonu 57 puanla 5. sırada tamamladı.

Şampiyon Borussia Dortmund !

2010/11 sezonu öncesinde Borussia Dortmund yönetimi genç futbolcu transferlerine ve alt yapıya önem vermeye başladı. Bu doğrultuda 21 yaşında Lech Poznan forması giyen Robert Lewandowski, 4.5 milyon euro bedelle kadroya katıldı. Borussia Dortmund yaz transfer döneminde Lewandowski ile birlikte 6 transfer yaparken sadece 6 milyon euro harcama yaptı. Yaşanan tüm bu zorlu, sıkıntılı ve kriz dolu günlerinden ardından Borussia Dortmund çılgın teknik adamı, genç kadrosu, iyi oyunu ve centilmenliğiyle Bundesliga şampiyonluğuna uzandı. 34 maçta 23 galibiyetle 75 puan toplayan Borussia Dortmund, Leverkusen’e 8, Bayern Münih’e ise 10 puan fark atarak sonuna kadar hak ettiği bir şampiyonluk elde etti. Bu şampiyonluk yerel basının yanı sıra Avrupa basınında da büyük yer aldı ve örnek gösterildi. 2010/11 yazında 4.5 milyon euroya İlkay Gündoğan’ı ve 5.5 milyon euroya Ivan Perisic”i kadrosuna katan Borussia Dortmund, toplamda 8 transfer yaptı ve 10.5 milyon euro harcama yaptı. Geçen sezon kadroya katılan Lewandowski’nin 47 maçta 30 gol ve 11 asistle sükse yaptığı sezonda Borussia Dortmund 25 galibiyet, 26 maçlık yenilmezlik serisi, 80 gol ve 81 puanla üst üste 2. kez Bundesliga şampiyonluğuna uzandı. Almanya Kupası finalinde de Bayern Münih’le karşılaşan Dortmund, mücadeleden 5-2’lik skorla galip ayrıldı. 4.2 milyon euroya alınan Lucas Barrios, 3 katı fiyatla 12 milyon euroya Çin’e satıldı. 41 gollük katkısı ile 22 yaşındaki Lewandowski artık Borussia Dortmund’un birinci forvetiydi.

Avrupa! Avrupa! Duy sesimizi:

Üst üste 2 Bundesliga şampiyonluğu ve 1 Almanya Kupası zaferinin ardından Borussia Dortmund, adını Avrupa’da da duyurmaya kararlıydı. 2012/13 sezonunda Gladbach forması giyen ve sonrasında sadakatiyle bir Borussia Dortmund efsanesi olacak olan Marco Reus, 17 milyon euro bedelle kadroya katıldı. Şampiyonlar Ligi D Grubu’nu Real Madrid’in önünde namağlup şekilde 14 puanla lider bitiren Dortmund, Real Madrid’e karşı 2-1 ve 2-2’lik sonuçlar alarak dünya devlerine kafa tutabileceğini gösteriyordu. Eleme turlarında sırasıyla Shakhtar ve Malaga’yı geçen Dortmund, bir kez daha Real Madrid ile karşı karşıya geldi. İlk maçta iç sahada Lewandowski’nin attığı 4 gol ile 4-1’lük skorla sahadan galip ayrıldı. Bu sonuç Real Madrid tarafından adeta bir soğuk duş etkisi yaratmıştı. Rövanşta Bernabeu’da 2-0 kaybetseler de Dortmund, Şampiyonlar Ligi finaline çıkmayı başardı. Finalde 89. dakikada Arjen Robben’in attığı golle 2-1 kaybetse de Borussia Dortmund, futbol camiasının takdirini fazlasıyla kazanmıştı.

Borussia Dortmund

Danke Jürgen !

7 yıllık harika bir serüvenin ardından artık zaman ayrılık zamanıydı. Kulübün tekrar ayağa kalkmasında, Watzke ve Zorc ile birlikte en önemli paya sahip olan Jürgen Klopp, 80 bin kişilik taraftarının önünde göz yaşları içerisinde Borussia Dortmund’a veda etti. Bir daha ayağa kalkacağı düşünülemeyen Alman devini tekrar ayağa kaldırmış, kulübün finansal açıdan darboğazda olduğu dönemde dümene geçmiş, genç kadrosuyla en sert dalgalara göğüs germişti. Yırtık kot pantolonlu, kirli sakallı “Deli” adam 2008 yılında teslim aldığı görevi; 2 Bundesliga, 2 Almanya Süper Kupası, 1 Almanha Kupası ve 1 Şampiyonlar Ligi finaliyle 2015 yılında gururla teslim ediyordu. 2015 sonrasında Borussia Dortmund 1 Almanya Kupası ve 1 Almanya Süper Kupası daha kazandı.

Peki Borussia Dortmund bunu nasıl başardı? 2005 yılında Watzke ve Zorc önderliğinde başlatılan yapılanma planlamasıyla batmanın ucundan dönen Borussia Dortmund, müthiş bir çıkış yaparak kazandığı sportif başarılar ve konumunun yanı sıra günümüzde artık bir futbolcu fabrikası haline geldi. Dembele, Sancho, Pulisic, Aubameyang, Haaland başta olmak üzere birçok oyuncu satarak müthiş gelirler elde etti.

2005 yılından sonra Borussia Dortmund, ilk etapta yönetsel, iktisadi, mali ve sportif anlamda yeniden yapılanmaya yöneldi. Bu bağlamda kulüp öncelikle yeni bir yönetimle yola çıktı ve;

1) İflası engelleme

2) Yeniden yapılanma

3) Felsefe değişikliği

4) Uygulama

5) Sürdürebilirlilik

Şeklinde 5 basamaklı bir plan hazırladı. Bu planlama doğrultusunda izlenilecek yolda ve benimsenecek yeni felsefede anahtar kelimeler “Gençleşme & alt yapıya yönelim, oyuncu satışları, sermaye açığı & öz kaynak, stat & maç günü gelirleri ve teknik adam tercihi” olacaktı.

Oluşturulan yeni yönetim ile bankalarla güven tazelendi. Bu sayede, vadesi gelen borçların yaklaşık %85’i ise beş ila on yıllık bir ortalama vade ile yeniden yapılandırıldı. Bu yapılırken, finans maliyeti de aşağı çekildi. Ancak kulübün aldığı mali önlemleri destekleyen en önemli politika kulübün yıldız transferi için bütçesini heba etmemesiydi. Tüm bu idari ve finansal yapılanma, bir yandan kulübün sportif anlamda önünü açarken, parasal gelirlerinde de önemli artışlara yol açtı. Bu dönemde yeni sponsorluk anlaşmalarıyla kulübün önü iyice açıldı. Kulübün mali borçları 118 milyon eurodan 26,7 milyon euroya kadar gerilerken, zararlar da hızla kâra dönmeye başladı. Ticari gelirlerinde ve naklen yayın gelirlerinde de önemli artışlar yaşayan Dortmund, parasal gelirlerini sportif performansa dönüştürebilme başarısını gösterdi. Maliyetler aşağıya çekildi, kulübün üzerindeki finansal baskı azaltıldı. Sıkı bir mali disipline yönelildi. Kulüp öz kaynak açığını kapatabilmek için yeni kaynak arayışına yöneldi. Bu kapsamda başta borsada hisse satışı olmak üzere ortaklık yapısında bazı değişiklikler oldu. Bu arada yeni sponsorlarla anlaşılarak, kulübe taze para sokuldu.

Popüler bir hoca ile tribüne daha fazla seyirci çekilerek, stat gelirleri ve maç günü gelirleri artırıldı. 2011-12 sezonunu 77.245 ortalama seyirciyle oynayan Dortmund bu sayede elde ettiği 27.7 milyon euroluk maç günü geliriyle, Avrupa’nın en fazla maç günü geliri elde eden kulüplerinden birisi oldu. Bu gelir, toplam gelirinin %20’sini oluşturuyor. Kulüp aynı zamanda yaptığı doğru hamleler ile son 8 yılda gelirlerini istikrarlı bir şekilde artırarak, 79 milyon eurodan 215 milyon euroya kadar yükseltti. Felsefe değişikliğinde dönemin genç, çılgın, popülaritesini arttırmaya başlayan ve seyirci ile de çok iyi iletişim kurabilen teknik direktörü Jürgen Klopp’un göreve getirilmesi, bugünlerin temelini attı. Öncesinde 70-72.000 civarında olan seyirci ortalaması Klopp’la birlikte 77-80.000’e kadar yükseldi.

Kulübün gelirlerindeki bu olumlu gelişim, Dortmund’un finansallarına da olumlu etki yaptı. Öz kaynakları 98,1 milyon euroya yükselirken, faaliyetlerinden 10,5 milyon euro kara ulaştı. Pahalı oyuncular ve transferler yerine alt yapıya dönüldü. Kadro gençleştirildi. Bir süre sonra yetişen bu oyuncular önemli paralara diğer kulüplere satılarak, kulübe yeni finansal olanaklar yaratıldı. Takım içi rekabeti olumsuz etkilemeyecek dengeli bir maaş ve ücret politikasına geçildi. Takım içi sağlanan rekabetle sportif performansta yeniden Bundesliga şampiyonluğuna ve Avrupa başarısına ulaşıldı. Buradan gelen gelirler tekrar sportif performansın artırılmasında kullanıldı.

Kurulduğu dönemden itibaren özellikle 1950 sonrasında kazandığı sportif başarılar ve edindiği felsefe futbolseverlerin fazlasıyla sempatisini kazanan Borussia Dortmund, 1995-2005 ve 2005-Günümüz şeklinde iki farklı bir peri masalı yaşadı diyebiliriz… Bugün artık Dortmund takımı, gerek felsefesi gerek alt yapısı gerekse ateşli taraftarıyla herkesin sempatisini kazanan bir takım.


Plase:

Total
0
Shares
Önceki Yazı

21. Yüzyılda İspanya Futbolu

Sonraki Yazı

Sebastian Vettel: Parlak Mavi Silik Kırmızı

Bunlar da ilgini çekebilir