Novak Djokovic: Sevilmeyen Rekor Avcısı

Aşk hikayelerinin en sevilmeyen karakteri, iki aşığın arasına giren üçüncü şahıs olmuştur her zaman. İşte tam bu noktada 2000’lerde herkesin heyecan ve büyük bir aşkla beklediği finallerde Federer–Nadal ikilisini görmeye alışmıştık. Gelin görün ki 2000’lerin sonlarına doğru geldiğimizde bu ikili ilişkiye müdahil olan bir isim karşımıza çıktı: Novak Djokovic.

Sert, kendinden emin tavırları ve Federer–Nadal ikilisine göre daha az tanınan bir ülkenin sporcusu olmasıyla Djokovic, insanlarda kabullenmeme duygusunu tetikledi. Böylece uzun yıllardır herkesin sevdiği Federer–Nadal hikayesinin yavaş yavaş sonuna geldik. Sırp tenisçi saha içindeki hakimiyeti, tenise olan bakışındaki kendine has stili ve başarılarıyla, tenis dünyasında bir yıldız gibi doğdu.

Novak Djokovic 1987 yılında, o zaman Yugoslavya toprağı, Belgrad şehrinde dünyaya geldi. Ailesinde profesyonel olarak kayak ve futbol ile ilgilenenler olmasına rağmen o televizyondan görüp etkilendiği Pete Sampras gibi tenisçi olacak ve Wimbledon şampiyonluğu kazanacaktı. 4 yaşında tenis oynamaya başlayan Novak, o tarihlerde yaşanan Kosova Savaşı ve Yugoslavya’daki iç karışıklık nedeniyle her gün bombalanan evlerin bulunduğu alanlarda antrenmanını yapmıştı (Bunun sebebini ise bombalanan evlere ertesi gün tekrar bomba atılmayacağını düşündüğümüz için bu alanları seçiyorduk diye açıklar). Henüz 6 yaşındayken Jelena Gencic tarafından keşfedildi.

O çok küçük bir çocukken, “büyüdüğün zaman ne olacaksın?” diye sorduğumda “dünya bir numarası olacağım” demişti. Bu cevabın benzerini Monica Seles de vermişti. – Jelena GencIc

Novak, 12 yaşına kadar savaşın ve karışıklığın içinde tenis hayatına devam etmesine karşın, artık bir kademe atlayabilmek ve sevdiği işi yapıp oyununu rekabet ortamında daha da ileriye taşımak için Pilic Academy’ye gitti. 14 yaşında katıldığı tekler ve çiftler turnuvalarıyla uluslararası tenis dünyasına adım atmış oldu.

Novak Djokovic, Gencic ile çalıştığı yedi yıl boyunca tenis ile kişisel gelişimini de tamamlayan bir ilişkileri olduğundan bahsediyor. Life Beyond Sport dergisine verdiği röportajda Gencic için, “‘Yalnızca  çizgide içten dışa forehand veya backhand vuruşu nasıl yapacağımı değil; klasik müzik konuştuk, şiir konuştuk, her şeyi konuştuk. Annem gibi davranıyordu.” diyerek aralarındaki ilişkilerini anlatıyordu.

Genç yaşlarda aldığı başarılar ile adından söz ettiren Novak, tenis dünyasında hem oyunuyla hem de kazanacağı zaferlerle önemli bir noktaya geleceğinin sinyallerini o yıllarda vermişti. 2005 yılında Djokovic, Wimbledon’a katılmaya hak kazandı ve ilk 100’e girmek için varını yoğunu ortaya koydu. 2006 yılında Dutch Open’da set kaybetmeden Nicolás Massú’yu yenerek ilk ATP şampiyonluğuna ulaştı. Yine aynı yıl Metz’deki Moselle Open’da ikinci zaferini kazandı ve ilk yirmiye girdi.

Artık basamakları tırmanarak zirveye yakınlaştığının sinyallerini vermeye başlamıştı. 2007 yılında Fransa Açık’ta ilk defa bir büyük turnuvada yarı finale yükselirken karşısına çıkan Nadal’a yenildi. Bir sonraki durağı Montreal’de yapılan Rogers Cup olan Novak Djokovic, çeyrek finalde Andy Roddick, yarı finalde Nadal ve finalde Federer’i mağlup ederek şampiyon oldu. Buna ek olarak 1994 yılından bu yana kırılamayan, bir turnuvada ilk üç sırada bulunan oyuncuları yenme rekorunu da kırdı ve tarihe adını yazdırdı. Bu zaferlerle aynı zamanda Tomáš Berdych’ten sonra Federer ve Nadal’ı yenen isim olarak anılmaya başlandı. Amerika Açık’ta final, Roland Garros ve Wimbledon’da yarı finali görerek zirve yürüyüşüne başladığını gösteriyordu.

2008 yılı Novak Djokovic’in kariyeri için seviye atladığı yıllardan biriydi. Avustralya Açık yarı finalinde Federer’i mağlup eden Djokovic, finalde Jo-Wilfried Tsonga’yı yenerek ilk Grand Slam zaferine ulaştı. Devamında Indian Wells turnuvasını alması ve Pekin Olimpiyatları’nda kazandığı bronz madalya ile oldukça iyi bir sezon geçirdi. Buna karşın takip eden 2 sezonda istediği zaferlere ve zirveye ulaşamadı. Bu süre zarfında kondisyon ve teknik durumu iyi olmasına rağmen sanki bu yükselişi durduran anlamlandıramadığı bir engel vardı. Bu engel, onu bir noktada durduruyor ve sanki bir anda bütün vücudundaki her şey sıfırlanıyordu. Performansında ciddi düşüşler ve sakatlıklar meydana geliyordu. Rakipleri bile artık “kazanamadığı için numara yaptığını” düşünmeye başlamıştı. Novak Djokovic kötü geçen bir maç sonu röportajında “Zihnim tamamen iflas etmişti. Üst üste yaptığım 2 hata bana maçı kaybettirdi.” yorumunu yaparak düşüşünün nedenlerini anlayamadığını bizlere gösteriyordu.

Novak, kariyerinin başlarından itibaren solunumu ile ilgili sorunlar yaşıyor bunu da çocukluk yıllarında yaşadıklarına bağlıyordu. O dönemlerde astımın hafif versiyonunu yaşadığı için geceleri solunum güçlükleri çekiyordu. Cetojevic, Djokovic’in yorgun vücudunun reaksiyon hızına ve nefes alışverişi sırasındaki göğüs hareketlerine bakarak bir şeylerin farklı olduğunu görüyordu. Hemen tanıdıkları aracılığıyla Djokovic’e ulaşıyor ve konuyla ilgili görüşmeye başlıyorlardı. Emin olmak için her aşama da testler yapıldı. Bu süre zarfında kuantum fiziği ile tanıştığını dile getiren Djokovic, biofeedback ile duygusal ve fiziksel olarak tüm vücudunun reaksiyonlarını aşama aşama takip etti. Böylesi derinlemesine bir inceleme sonucunda sorun bulundu. Novak Djokovic’in performans düşüşünün sebebi solunumdan kaynaklı değildi. Sorun buğdaya karşı olan alerjisindendi ve bunun çözümü ise basitti: glüten diyeti.

Makarna, pizza, bazı süt ürünleri ve bazı meyveler kısacası buğday içeren tüm yiyecek ve içecekler ile rafine şekeri hayatından çıkardı. Bununla birlikte performansını ciddi seviyelere çıkarmaya başlıyordu. Öyle ki antrenman süresini 14 saate kadar çıkartıyor, bu süre zarfında 82 kilodan 78 kiloya düşüyordu. Bununla birlikte bedenine güveninin yanı sıra psikolojik olarak da üst seviyelere çıkıyordu.

2011 yılı Novak Djokovic için adeta bir peri masalı gibi geçti. Her şey o kadar hızlı ilerliyordu ki sorunların yerini artık başarılar almıştı. O sene yenilmez bir görüntü çizerek 3 Grand Slam şampiyonluğu ile birlikte toplamda 10 şampiyonluk kazandı. 12 milyon dolar ile ATP Tour’da bir sezonda en çok para kazanan isim olarak tarihi bir rekora imzasını attı. Sezon başından Fransa Açık’ta Federer’e yenildiği maça kadar 41 maçlık bir galibiyet serisi oluşturmasının yanı sıra, 70-6’lık inanılmaz bir rekor ile dünya sıralamasında bir numara olarak sezonu tamamladı. Performans seviyesini yukarda tutmak bu türden yıldız bir sporcu olsanız bile inanılmaz zor ve başarılması güç bir hal alıyor.

Novak Djokovic, ABD Açık’ta bir sakatlık geçirerek bir süre kortlara ara verdi. 2011 performansından sonra artık kesinlikle tenis dünyasının romantik Federer–Nadal mücadelesine Djokovic’te dahil olacak ve bu üçlü “Big Three” oluşturarak, seviye olarak diğer tenisçilerden farklı bir seviyeye çıkacaklardı. Bunun yanında tenis dünyasında artık bir Novak Djokovic gerçeği vardı. 2011 yılında Federer’i ve Nadal’ı yendi. Hatta ona meydan okumaya gelen kim varsa hepsini yenmeyi başardı. 3 farklı zeminde 6 final kaybeden Nadal, Djokovic’in performansı için “muhtemelen şimdiye kadar gördüğüm en yüksek tenis seviyesi” diyordu. Nadal’ın “Toprak Kortların Kralı” olduğu, nam-ı değer majesteleri Roger Federer’in çim sahalardaki zaferleriyle ünlenmesinin yanı sıra Djokovic için önemli olan kort veya karşısındaki rakibi değildi. Onun için önemli olan tek bir şey vardı: Kazanmak. Ne olursa olsun kazanmak ve zirve de kalmak. Bu Djokovic gibi güçlü bir karakteri ayakta ve diri tutan bir amaçtı. Tüm antrenmanlarını, tüm beslenmesini ve hatta tüm hayatını kazanmak uğruna sıfırdan yenileyerek buralara gelmişti ve işte şimdi zirvedeydi. ITF Dünya Şampiyonu seçilerek başarısını perçinledi.

Novak Djokovic zirvede olmasına rağmen hala Nadal ve Federer kadar ilgi ve destek görmüyordu. Özellikle bu ikiliyle yaptığı maçlarda bu olay daha da gün yüzüne çıkıyordu. Bu noktada Djokovic “Dünyanın neresinde oynarsak oynayalım, onlara karşı hep deplasmanda hissediyorum” diyordu. Bunun başlıca sebebi ise otoriteler ve tüm tenis severlerin hemfikir olduğu üzere onun, Federer – Nadal rekabetine geç dahil olmasıydı. Bir diğer önemli nokta ise tenis kortunda verdiğiniz mücadele ve uyguladığınız strateji kadar saha içinde ve dışında göstermiş olduğunuz hal ve tavırlar da insanların sizi kabul etmesini kolaylaştırmaktadır. Djokovic, korttaki hırsı, rakiplerine ve hakemlere göstermiş olduğu tepkiler nedeniyle belki de daha az seviliyordu. Fakat bu durumu son dönemlerde oldukça değiştirdi. 2020 Tokyo Olimpiyat köyünde sporcularla çektiği videolar, paylaştığı fotoğraflarla adeta geçmiş yıllarına nazire yaparak oldukça sevecen ve cana yakın tavırlarıyla dikkat çekmişti. Bu süreçte onu takip edenler olarak sporcularla motivasyon ve mental dayanıklılık üzerine yaptığı çokça konuşmaya tanıklık ettik.

2012 yılı Djokovic için bir gitgeller yılı olarak düşünülebilir. Kazandığı veya kaybettiği maçlarda yaptığı dönüşler, turnuvalarda eline gelen şansları son anda kaybetmesi ile bıraktığı rekorlar belki de kariyerinde mental anlamda onu daha da yukarıya doğru itmeye devam ediyordu. Sezona Avusturalya Açık zaferiyle başlamasına rağmen Andy Murray ile yaptığı yarı final maçını geriden gelerek toparlayıp, son sette oyunu alarak 4 saat 50 dakika sonunda maçı kazanıyordu. Finalde rakibi Nadal’la yaptığı maç, Açık Grand Slam şampiyonalarındaki en uzun maç olarak tarihe geçti. Beşinci sete uzayan maçta Djokovic son sette düşüş yaşamasına rağmen her zaman olduğu gibi mental gücünü üst seviyelere çıkardı ve seti 7-5, oyunu da 5 saat 53 dakika sonunda 3-2 kazandı. Maçın ardından Nadal, şu açıklamaları yapıyordu:

Djokovic’in dönüşü muhtemelen tarihin en iyilerinden biri ve bunu neredeyse her zaman yapıyor. Bunun gerçekten özel bir maç olduğunu gerçekten biliyorum ve muhtemelen kaybettiğim için değil, oynadığımız için aklımda kalacak bir maç. – Rafael Nadal

Nadal’ın da bahsettiği gibi Novak kendine has mental yöntemlerle düştüğünde ayağa kalkmanın bir yolunu mutlaka buluyordu ve eskisinden daha güçlü şekilde rakiplerinin karşısına dikiliyordu. Fransa Açık turnuvasında Federer’i yenerek üst üste 4 Açık Grand Slam şampiyonasında finale kalmayı başaran ilk sporcu olmasına karşın, finalde ezeli rakiplerinden Nadal’a yenilerek 4 Grand Slam zaferi kazanan sporcu unvanını eline alma şansını kaçırmış oldu.

2012 yılının geri kalan bölümü Novak Djokovic için bazı “düşüşlere” sahne oldu. Novak, 2012 Londra Olimpiyatlarında açılış seremonisinde Sırbistan bayrağını taşıdı. Olimpiyatlarda dördüncü oldu ve madalya alamadı. Cincinnati Masters’ın finalinde Federer’e yenildi. Yükselmenin dışında düşüşleri de yaşamaya başlamıştı. Ardından ABD Açık yarı finalinde Federer’i yenmesine karşın finalde Murray’e yenildi. Demiştik ya Novak için gitgellerle dolu bir sene oluyordu. ABD Açık finalinde kaybetmesine rağmen Çin Açık unvanını koruyacak ve finali kazanacaktı. Bu sırada tenis dünyasında önemli bir gelişme oluyor ve Federer Paris Master’dan çekildiğini açıklıyordu. Djokovic tekrar tenis sıralamasında bu çekilmeyle birlikte birinci sıraya yükseliyordu. Bir numara olarak geldiği Barclays ATP Dünya Turu Finali’nde Federer’i mağlup etti. 2012 sezonunda elde ettiği başarılardan dolayı Djokovic, Uluslararası Tenis Federasyonu tarafından tek erkeklerde 2012 ITF Dünya Şampiyonu seçildi.

2013 yılına da kaldığı yerden devam eden Nola, üst üste üçüncü Avusturalya Açık zaferini elde etti. Sezonun iyi başlamasına karşın Indian Wells’deki BNP Paribas Open turnuvasında yenilerek 22-0’lık serisinin sonuna geldi. Tüm kariyeri boyunca hep iniş çıkışlara sahip olan Djokovic, kazandığı zaferlere rağmen epik mağlubiyetlerin de baş rollerinde yer aldı. Fransa Açık turnuvası yarı finali tam da bu maçlardan biriydi. Nadal’la karşılaşan Sırp raket yarı finalde mağlubiyetten kaçamamıştı. Düşüş bir defa başlamıştı. Rogers Cup yarı finalinde Nadal’a, Cincinnati çeyrek finalinde Isner’e kaybeden Novak, son olarak ABD Açık’ta tekrar Nadal’a kaybederek Ekim ayında yapılan Çin Açık’a kadar düşüşünü sürdürdü.

Buna karşın Çin’deki finalde Nadal’ı yenerek unvanını korudu ve arkasından tekrar bir yükselişle Paris’te Federer’i de yenerek on altıncı master şampiyonluğunu kazandı. Yükselmek için küçük bir kıvılcım kovalayan Nola, ATP finallerinde Nadal’ı yendi ve burada da unvanını korumayı başardı. Tüm bu iniş çıkışların ardından ekibinde bir değişiklik yapması gerektiğini düşündü ve onu bir üst seviyeye taşıyacak adımı atarak Boris Becker’i baş antrenör olarak ekibine kattı.

2014 yılı düşüşler ve sakatlık ile başlıyordu. Djokovic, Avusturalya Açık’ta 25 maçlık galibiyet serisini ve 14. Grand Slam şampiyonluğu şansını yarı final serisinde bırakıyordu. 2011 yılından bu yana ilk kez Ocak ayında bir Grand Slam şampiyonluğu kazanamamıştı. Dubai Tenis Şampiyonası’nda Federer’e mağlup oldu fakat bu mağlubiyetin intikamını Indian Wells Masters şampiyonluğunu finalinde Federer’i yenerek aldı. Sezonun devamında bileğinden sakatlanarak tenise bir süre ara verdi.

Djokovic sakatlık dönüşünde bir türlü ritmini bulamıyordu. Fransa Açık’ta Nadal’a, Wimbledon’da Federer’e kaybetti ve bu düşüşü Amerika Açık, Roger Cup gibi turnuvalarda da devam etti. Çin Açık’ta yeniden form tutturan Novak Djokovic tekrar kupanın sahibi oldu. Böylece sezon sonunda bir numarada kalmayı garantiledi. Federer finalden önce çekildiği için ATP Finalleri kupasını aldı ve sezonun yedinci şampiyonluğunu alarak dördüncü yılında da unvanını korudu. Djokovic için 2014 yılı sadece tenis özelinde değil hayatının da önemli yıllarından biriydi. Lise aşkı Jelena Ristić ile dünya evine giren yıldız tenisçinin 10 ay sonra bir çocuğu olacak ve tenisin yanında artık ailesiyle de vakit geçirmek istediğini dile getirecekti.

2015 yılı Novak Djokovic’in kariyerinin en iyi sezonuydu belki de. Önceki yıl Avustralya Açık’ta kaybettiği Wawrinka ile yarı finalde karşılaştı ve 2014’teki yenilginin öcünü aldı. Finalde Murray ile oynayan Novak, set puanlarını kaybetmesine karşın maç içerisinde mental dayanıklılığını korudu. Djokovic, zor zamanlarda doğru kararları vererek oyunu domine etmeyi başardı ve finalin kazanını oldu. Böylece Open Era turnuvasında beşinci zaferini elde ederek bir rekora daha imza atıyordu.

2015 yılında girdiği 4 master turnuvasının dördünü de kazandı. Fransa Açık’ toprak zeminde Toprak Kortların Kralı olarak bilinen Nadal’ı ve arkasından jenerasyonundan en büyük rakibi Murray’i yenerek inanılmaz yükselişini ve performansını zirveye çıkarmaya devam etti. Finalde ise ilk seti almasına rağmen dördüncü sette servis oyunlarında hatalar yaparak puan kırmayı başaramadı ve Wawrinka’ya kaybetti. Bu zorlu mücadele ve beklenmedik yenilgiyi çabuk atlatan Novak Djokovic, Wimbledon finallerinde son 4 yılda üçüncü zaferini elde etti.

Bu başarılı sezonun devamında da yeni rekorlar için gittiği Cincinnati’de Masters unvanlarının tamamımı kazanan ilk isim olmak için korta adım attı ve beşinci kez finale çıktı. Rekoru kırmaya çok yaklaşmasına karşın finalde yenildi ve hayallerini bir başka bahara bıraktı. Bunun hayal kırıklığını atlatan Djokovic, ABD Açık finalini kazandı ve tek bir takvim yılında dört Grand Slam finalinin tamamına ulaşma başarısını elde etti. Bu zaferle birlikte bir takvim yılında dört büyük finalin tümüne ulaşan üçüncü tenisçi olmayı da başardı. Başarılarına bir yenisi eklemek ve kazanmaya aç bir sporcu gibi daha fazlasını almak için Uzak Doğu’ya giden Djokovic, Çin Açık’ta Nadal’ı yendi ve turnuvadaki seri rekorunu 29-0’a getirdi. Ardından Paris’te Murray’i yenerek üst üste dördüncü zaferini aldı ve altıncı ATP Masters turnuvasını kazanarak da rekoru elde etti. Kazandığı şampiyonluklar ve kırdığı rekorlarla adeta tarih yazmaya devam eden Nola, beşinci ATP Finalleri şampiyonluğunu Federer’i yenerek kazandı ve turnuvada art arda dört şampiyonluk kazanan ilk oyuncu oldu.

Yeni sezonda Djokovic bıraktığı yerden devam ederek üst üste kupaları ve şampiyonlukları elde ediyordu. Aynı zamanda kariyer rekorlarını kırmaya da devam edip ATP puanını 16.790’a çıkarıyordu. Novak Djokovic, o kadar baskın bir oyun oynamaya başlamıştı ki katıldığı turnuvalarda rakiplerine ezici bir üstünlük sağlayarak set bile vermeden finali yapıyordu. Miami Açık şampiyonluğunu kazandığında turnuvada set bile vermeden bu zafere imza atıyordu. Artık bir makinaya dönüşmüştü. Artık ne Nadal ne de Federer bu makinayı durdurabilecek bir çözüm bulamıyor gibiydi. Öyle ki Roger Federer’i geride bırakarak ATP turunda 98,2 milyon dolarlık kariyer kazancıyla tüm zamanların önde gelen para ödülü kazananı oldu. Fransa Açık zaferini Andy Murray karşısında kazandığında bu onu dört büyük turnuvanın da şampiyonu yaptı ve medya tarafından “Nola Slam” olarak anılmaya başlandı.

Fransa Açık zaferiyle Djokovic, Kariyer Grand Slam’i kazanan tarihteki sekizinci ve en yaşlı ikinci oyuncu oldu. Aynı zamanda dört Grand Slam şampiyonluğunun tümüne birden sahip olan üçüncü oyuncu ve 100 milyon dolarlık para ödülü kazanan ilk oyuncu olarak adını tarihe altın harflerle yazdırdı. Fakat bu peri masalı Wimbledon’da Amerikalı Sam Querrey’e kaybettiğinde bitti ve bu mağlubiyetle 2009 Fransa Açık’tan bu yana ilk defa bir turnuvada bu kadar erken ayrılmak zorunda kaldı. Toparlanıp Rogers Cup’ı kazanmasına rağmen sezon sonu düşüşü her zaman olduğu gibi yine bir şekilde onun karşısına çıkıyordu. 2016 Rio Olimpiyat Oyunları’nda çok istediği altın madalyayı ilk turda Juan Martín del Potro’ya elenerek bırakıyordu. Bu mağlubiyet 2009 yılından bu yana Djokovic’in ilk kez bir turnuvada ilk turda elenişi oluyordu. ABD Açık’ta Wawrinka’ya eleniyor, Şanghay ve Paris’te yarı final ve çeyrek finalde eleniyordu. Bu sonuçlarla birlikte artık zirveyi terk ediyor, yerini Andy Murray’e bırakıyordu. Bu kötü gidişatın ardından koçu Boris Becker ile yollarını ayırarak yeni bir çıkış aramayı düşündü.

2017 yılı Djokovic için mağlubiyet ve sakatlık demekti. Doha’da bir numarayı kaptırdığı rakibi Andy Murray’i yenerek sezona şampiyonluk ile başlasa da Avusturalya Açık’ta sıralamada 117. sırada bulunan Özbekistanlı Denis Istomin’e yenildi. Bu mağlubiyetle kariyerinde ilk kez bir Grand Slam turnuvasında sıralamada ilk 100 içerisinde yer almayan bir oyuncuya kaybetti ve 2007’den beri ilk kez Avustralya Açık’ta çeyrek finale çıkamadı. Kötü gidişat bir türlü durmuyor Djokovic turnuvalardan eleniyordu. Çözümü tekrar ekibini değiştirmekte buldu. Monte-Carlo Masters’tan sonra antrenörü Marián Vajda, fitness uzmanı Gebhard Phil-Gritsch ve fizyoterapist Miljan Amanović ile yollarını ayırdı. Bu ayrılığın sebebini ise kazanmak için bir kıvılcım arayışı olarak açıkladı.

Madrid Master’da yarı finale kadar çıkıyor rakibi Nadal’a eleniyordu. Ardından Roma Master’da ikinci oldu ve performansının yukarıya çıktığını seyircilere hissettirdi. Fransa Açık’tan itibaren Andrea Agassi’nin koçluğunda çalışmalarını sürdüreceğini açıkladı. Bu gelişmelerle birlikte şampiyon geldiği Wimbledon’da çeyrek finalde elendi. Wimbledon dışında çim zeminde oynadığı ilk turnuva olan Aegon Şampiyonası’nda mücadele etti ve zafere ulaştı. Temmuz ayına gelindiğinde oyununu ciddi ölçüde etkileyen bir dirsek sakatlığı olduğunu ve ABD Açık ile sezonun geri kalanında oynayamayacağını üzülerek açıkladı. Bu açıklamanın ardından herkesin kafasında Nola tekrar o eski gücünde geri dönebilecek mi diye sorular oluştu.

Takvimler 2018 yılını gösterdiğinde Novak Djokovic’in sakatlıkları devam ediyordu ve Ocak ayı sonunda dirseğinden ameliyat oldu. Aradan geçen iki aylık süre sonunda Twitter’dan yaptığı açıklamada kortlara geri döndüğünü tüm sevenlerine müjdeliyordu. Tabii bu geri dönüş ne kadar etkili olabilecekti, bunu herkes merakla bekliyordu. Sakatlıktan sonra ilk defa Indian Wells’te korta çıktı ve Taro Daniel’le elenip sadece bir maç görebildi. Bu maçın ardından Daniel de herkes gibi şaşkın bir şekilde muhabirlere “Benim bildiğim Djokovic televizyonda gördüğüm Djokovic gibidir ve asla top kaçırmaz. Bugün, bariz bir şekilde birçok top kaçırıyordu.” şeklinde açıklamalarda bulundu. Djokovic düştüğü yerden kalkmaya çalıştıkça adeta bir bataklıkta boğuluyormuş gibi en dibe doğru gidiyor gibiydi. Bu dibe gidiş dünya 47 numarası olan Benoit Paire’ye yenilince de devam etti. Djokovic maç sonunda “Çaresiz hissettim.” diyerek durumunu özetliyordu.

Tenis sporunu takip edenler için Djokovic’in ağzından çıkabilecek en son cümle buydu belki de. Bir çıkış yolu mutlaka vardı ve önemli olan bu yolun varlığına inanmaktı. Tekrar eski koçu ve uzun yıllarda birlikte çalıştığı Marián Vajda ile çalışmaya başladı. Ne zaman ihtiyacı olsa onu düştüğünde kaldırmayı bilen dosta sarılmıştı tekrar Djokovic. Djokovic bununla da kalmıyor çiftlerde arkadaşı Wawrinka ile birlikte mücadele ediyordu. Djokovic Wimbledon’a on ikinci sıradan girdi ve rakiplerini egale ederek yarı finalde Nadal’ın karşısında yerini aldı. İki güne yayılan toplam 5 saat 17 dakikalık maçın beşinci setinde Nadal’ı 10-8 mağlup etmeyi başardı. Bu maç, Wimbledon tarihinin en uzun ikinci yarı finali oldu. Bu kadar uzun ve soluksuz bir maçın ardından Anderson ile karşılaşan Djokovic 2 saat 18 dakika süren maçta net bir galibiyet ve üstün bir oyunla kupanın ve şampiyonluğun sahibi oldu. Bu zaferle 2016 yılından bu yana ilk büyük turnuva zaferini ve genelde 13. büyük galibiyetini elde etti. Bu galibiyet onun dünya sıralamasında 11 basamak yükselmesi demekti. 2017 yılından bu yana ilk defa ilk ona girdi.

Bu zaferin ardından verdiği röportajda Djokovic, “Bu sene Wimbledon’da en önemli motivasyon kaynaklarımdan biri buydu. Onun tribünlere gelmesini, bu anın tadını eşim ve diğer herkesle beraber çıkarmasını hayal ediyordum” sözleriyle oğlunun orada olmasının onun için ne kadar önemli olduğunu dile getirdi. Djokovic kötü giden bir sezonda üç yılın ardından katıldığı Cincinnati’deki Western & Eastern Açık’ta kendini finalde Federer ile karşılaşırken buldu. Bu ikili daha evvelde çok defa karşılaşmıştı fakat bu seferki farklıydı. Bu sefer Djokovic için bir sıçrama olması gerekiyordu. Djokovic bu maçta neredeyse kusursuza yakın bir performans sergileyerek rakibini iki sette yendi. Djokovic, bu galibiyetle tenis tarihinde Golden Masters kariyerini tamamlayan ilk oyuncu oldu. Bu unvana bugüne değin sahip tek isim olarak kariyerini sürdürüyor.

Novak Djokovic

Bu zaferle Amerika Açık’a favori olarak gidiyor ve rakipleri tarafından yenilmesi gereken bir sporcu olarak korttaki yerini alıyordu. Amerikan Açık’a altıncı sıradan katılan Novak Djokovic’in takip ettiği yol sonunda yarı finalde Federer ile karşılaşması beklenirken bir sürpriz oldu ve Federer elendi. Finale kadar çıkan süper yıldız finalde Juan Martín del Potro’yu yendi. Bu zafer ona kariyerindeki üçüncü ABD Açık şampiyonluğunu ve yılın ikinci Grand Slam şampiyonluğunu getirdi. Aynı zamanda 2017 yılında bu yana ilk defa dünya sıralamasında ilk üçe girmiş oldu.

Ardından gittiği Shanghai Masters’da rakiplerine karşı ezici bir üstünlük sağlayarak sezonun ikinci Master turnuvasını kazandı. Bu galibiyetle birlikte Roger Federer’i geride bıraktı ve 2017 Fransa Açık’tan bu yana ilk kez 2. sıraya yükseldi.  Paris Master’dan sakatlık nedeniyle ayrılan Nadal’ın ardından Djokovic dünya sıralamasında zirveye çıktı. Finale kadar rakiplerini alt eden ünlü raket finalde Karen Khachanov’a yenildi. ATP Finallerinde Djokovic ilk seri başı oldu. Bunun yanında Nadal’ın turnuvadan çekilmesiyle dünya bir numara koltuğunu garantilemiş oldu. En dipten zirveye çıkmak için yine kendi yolunu ve iç motivasyonunu bulmayı başaran muazzam bir oyuncu Novak Djokovic. Bununla beraber ailesiyle ve ekibiyle birlikte her zaman üst seviyelerde olmak ve mutluluğu birlikte yaşamak için mücadele etmeye devam ediyorlar.

Kötü başlayıp harika bitirdiği bir sezonun ardından yeni sezona Avusturalya Açık’ta seri başı olarak başlayan Novak Djokovic, kariyerinin 15. Grand Slam’ini ve 7. Avustralya Açık şampiyonluğunu kazanarak rekorunu kırdı. Madrid Açık turnuvasına giderken Djokovic 250 hafta dünya bir numarası sıralamasında kalan tarihteki beş oyuncudan biri oldu. Madrid Kupası’nı üçüncü kez kaldırdı ve böylece Nadal’ın 33 ATP Masters şampiyonluğu rekorunu da egale etti. Fransa Açık’ta bir set bile vermeden baskın oyunu ile çeyrek finale yükselen raket, Roland Garros’ta arka arkaya 10 çeyrek finale ulaşan ilk tenisçi oldu. Finalde Thiem’e kaybettiğinde büyük turnuvalarda 26 maçlık galibiyet serisi de sona erdi ve ikinci bir Nola Slam arayışı da son buldu. Ardından katıldığı Wimbledon’da on altıncı Grand Slam’ini kazandı. 4 saat 57 dakika süren, Wimbledon tarihinin en uzun finalinde Roger Federer’i yenerek beşinci kez turnuvayı kazanıp unvanını korudu. Amerika Açık’ta unvanını Wawrinka’ya yenilerek koruyamadı ve tekrar bir düşüş yaşamak zorunda kaldı. Shanghai Masters’da ve ATP Finallerinde kaybettiği maçlarla inişli çıkışlı bir sezon sonu gerçekleştirdi.

2020 ATP Kupası’nda Djokovic, yarı finalde Medvedev ve finalde Nadal’a karşı galibiyetler de dahil olmak üzere altı maç alarak Sırbistan’ın şampiyonluğu kazanmasına yardımcı oldu ve sezona iyi bir başlangıç yaptı. Ardından kazandığı Avusturalya Açık’ta 8. galibiyetini ve 17. Grand Slam şampiyonluğunu elde etti. Ayrıca ATP sıralamasında dünya 1 numarası olarak zirvedeki yerini geri aldı. Bu dönemde başarılı sonuçların yanında dünyada yaşanan COVID olaylarından Djokovic de etkilendi ve ne yazık ki Covid’e yakalandı.

ATP Turlarının tekrar başlamasıyla birlikte ikinci Cincinnati Masters şampiyonluğunu kazanarak tarih yazdı ve Rafael Nadal’ın o zamanki ATP Masters şampiyonluğu sayısını eşitledi ve Career Golden Masters setini ikinci kez tamamladı. Djokovic tenis tarihinde birden fazla Master setini tamamlayan ilk kişi oldu. Her şey güzel giderken Djokovic bir skandala imza atacaktı. Amerika Açık’ta Pablo Carreño Busta’ya karşı oynadığı maçta yanlışlıkla bir çizgi hakeminin boğazına tenis topu attı. Bu hareketi yanlışlıkla yapmış olsa bile kurallar gereği diskalifiye edildi. Ayrıca Djokovic’e bu gereksiz hareketinden dolayı para cezası verildi. 21 Aralık tarihine geldiğimizde Djokovic, dünya sıralamasında teklerde bir numaralı tenis oyuncusu olarak kariyerinin 300. haftasına ulaştı ve ATP tarihinde Roger Federer’den sonra bunu başaran ikinci oyuncu oldu.

2021 sezonunda rekorlarına yenisini ekleyen 34 yaşındaki yıldız tenisçi Avusturalya Açık’ta 9 şampiyonluğa uzanıyordu. Takvim yaprakları 1 Mart’ı gösterdiğinde Federer’in 310 haftalık bir numaralı seri başı rekoru Djokovic tarafından egale edildi. Ertelenen Tokyo Olimpiyatlarında altın madalyanın en büyük favorisi olmasına karşın sürpriz bir şekilde turnuvaya veda etti. Fakat sporseverler için Djokovic olimpiyat köyünde yaptığı konuşmalar, diğer ülke sporcuları ile geçirdiği eğlenceli anlar ve çektirdiği fotoğraflar ile tam bir ilgili odağı ve büyük karakter haline geldi.

34 yaşındaki yıldızın tenis dünyasına geç girmesi, girdiği dönemde belki de insanların Federer–Nadal eşleşmesine bu kadar bağlanması onun kabul görmesini zorlaştırdı. Fakat kariyerinde ve hayatında yaptığı değişiklikler ve insanlara karşı tutumundaki değişimleriyle birlikte performansını da ulaşılamayacak noktaya getirerek kendini insanlara kabul ettirmeyi başardı. Tüm bunları yaparken tabi ki değiştirdiği diyeti ile değil oyun stili ile de tenis dünyasına yenilikler ve farklı oyun stratejileri de hediye etti. Rekorlarını ve mental gücünü uzunca bir süre takip edebilir miyiz bilmiyorum ama geldiği noktadan ulaştığı noktaya kadar her zaman hayran kalınan bir sporcu Djokovic. Bundan sonraki sürecinde daha neler yapacak hep birlikte heyecanla takip edeceğiz…

Kaynaklar:

Novak Djokovic – Kazanmak İçin Varım!, Martı Yayınları

http://www.aljazeera.com.tr/spor-portre/portre-novak-djokovic

https://www.socratesdergi.com/djokovic-amerika-acik/

https://www.socratesdergi.com/djokovic-wimbledon/

https://www.spreaker.com/user/erdidimi/djokovic1_1

http://tenisdunyasi.net/yazar/mert-ertunga/novak-djokovic-ve-ucuncu-olmak-128

http://grahambensinger.com/index.php/episode-guide-2/episode-archive-2/novak-djokovic/


Plase:

Total
0
Shares
Bir yanıt yazın
Önceki Yazı
Parabolica

71 | Fransa GP

Sonraki Yazı

STEPHANIE GILMORE & KELLY SLATER: STANDARDI BELİRLEMEK

Bunlar da ilgini çekebilir