Maradona: Dünyayı Ayağında Sektiren Kahraman

Bir maradona hikayesi…

3 Temmuz günü Türk futbolu için önemli bir olayı ifade eder ama 1990 yılı için özel bir anlamı yoktur. Aslında şimdilerde hatırlanmasa da özel bir gündür 3 Temmuz 1990. Zira Müslümanlık alemi için kutsal bir gün kabul edilen Kurban Bayramı’nın 1. günü münasebetiyle ülkenin ve dünyanın çeşitli noktalarında inananlar tarafından kesimler yapılmıştır her yıl olduğu gibi. Altı yaşındaki bir çocuğun hatırladığı ilk bayram olmasının yanında özel iki anlamı daha vardır. Dedesinin bahçesinde kanlı canlı ilk kurban kesimini izleyen çocuk hemen ardından hayatının ilk tatili için ailesiyle birlikte İzmir yoluna düşer, o an nereye gittiğinin pek farkında olmadan.

Uzun bir seyahata çıkanlar bilir. Saatlerce yola bakılarak ya da müzik dinleyerek zaman geçmez ve eğer uyku da yoksa bir şeyler okumak iyi bir vakit geçirme yöntemidir. Hele ki ilkokul 1. sınıfı yeni bitirmiş, yeni öğrendiğiniz okumayı ilerletme hevesinde bir çocuksanız yolculuk esnasında elinize geçen bir kitap sizi başka dünyalara götürebilir. Pek az kişi hatırlar ama o küçük kitle için Günaydın Gazetesi’nin verdiği “Dünya Kupası Tarihi” kitabının yeri ayrıdır. Sarı kaplı kalınca bu kitap o günlerde oynamakta olan 1990 Dünya Kupası öncesi gazetenin okurlarına armağanıdır. Babası mı vermiştir bilinmez ama arabada yol boyunca okunacak kalitede sayfalar dolusu kupa tarihini anlatan bilgiler çok ilgisini çekmiştir 6 yaşındaki çocuğun. Aslında çok ufak da olsa futbolla ilgilenmeye başlamıştır ama bu ilgi lokal 1-2 maçtan öteye gitmemiştir henüz.

Bu kitap sayesinde Dünya Kupası’nın ne demek olduğunu, geçmişte hangi maçlar oynandığı, kimlerin şampiyon olduğunu, hangi futbolcuların yıldızlaştığını öğrenir ve bu bilgiler ışığında parçaları birleştirir ilkokul 2’ye henüz geçmiş o çocuk. Birleştirdiği parçalarla aklına son günlerde televizyonda sık sık gördüğü ama çok da ilgisini çekmeyen maçların ne anlama geldiğini fark eder. Aslında bunu fark etmekte biraz gecikmiştir zira İtalya 90’ın bitimine 5 gün kalmıştır. O sarı kapaklı güzel kitabın son sayfalarında İtalya 90’ın maç programı da yer almaktadır ve maçların birçoğu oynanmıştır. O andan itibaren bir aydınlanma geçirir adeta. Artık çok daha sıkı takip edeceği bambaşka bir dünyaya, futbol evrenine adımını atmıştır.

İçeriğinde sıklıkla karşılaştığı bir adam aynı zamanda kitabın kapağında yer alan futbolcudur ve Dünya şeklindeki kocaman bir topu sektirmektedir. Maradona ismini kupa başlamadan önce de duymuştur ama yaptıklarını okuyunca futbol denilen oyunun başrol oyuncusu olduğunu hisseder. Turnuvayı izlemek için biraz geç kalmıştır ama kupanın tam da en heyecanlı dönemi olan yarı final gününde artık bir futbolseverdir. “Tatile gelmişiz, ne yapayım maçı.” demez ve ailesiyle yemek sonrası gittikleri çay bahçesinde gördüğü ekranda yayımlanan maçı izlemeye başlar. İtalya-Arjantin, Dünya Kupası yarı finali.

Maç oynanırken ev sahibinde daha fazla tanıdığı oyuncu olduğunu fark eden çocuk forma renklerinden de etkilendiği İtalya Milli takımını tutmaya karar verir. Telaffuzu farklı olduğu için ülke içerisinde popüler olan Schillaci’nin yanı sıra Roberto Baggio ve kaleci Zenga isimleri daha tanıdık geldiğinden olsa gerek, kitabın kapağındaki adama baskın gelir. O an için İtalyan olan çocuk bilmez tabii bazı gerçek İtalyanların bile sırf Maradona için Arjantin’i tuttuklarını. Evet Maradona işte öyle bir futbolcudur. Kendi ülkesine karşı 10’un safında yer tutturur kimilerine.

Çocukluk hafızası işte, ne kadar tutulabilir insan aklında bazı şeyleri bilinmez. Farazi bir durumdur ve neredeyse her insan yaşamıştır. O maçı ve 3 gün sonrasındaki Almanya-Arjantin finalini izlediğini hatırlayan taze bellek maçın gidişatını, nasıl geliştiğini aklında tutamaz. İki maçla ilgili herhangi bir hatıra yoktur ve her şey flulaşmıştır. Ancak bir an vardır ki aradan geçen 30 yıla rağmen unutulmamıştır. Almanya’nın kaldırdığı kupa sonrası gözyaşlarını tutamayıp ağlayan Maradona figürü, flulaşan hatıralar arasından sıyrılıp “Ben buradayım.” demektedir.

1990 Dünya Kupası’na geç başlamak gibi Maradona’nın kariyerine de son demlerinde dahil olabilmek vardır kaderde. Ne de olsa kafa kağıdı 82 Dünya Kupası ile 84 Avrupa Şampiyonası arasında bir zamanda çıkmıştır ve seksenlerin efsanesini prime günlerinde izlemek “su” yerine “bu” diyen biri için pek de mümkün olmamaktadır. Gerçi tek kanallı dünyada kaç tane Maradona maçı yayımlanmıştır ki yaşı yetip hevesli olanlar bile izleyebilsin. Biraz Dünya Kupası, biraz da “Avrupa’dan Futbol” efsanesidir Türk halkı için Maradona. Şimdiki gibi Almanya 2. Ligi’nin bile yayınlandığı platformlar şöyle dursun TRT’de kısacık maç özeti görünce mutlu olabilen nesildi Y kuşağı.

1990-91 sezonuyla birlikte futbolu anlayarak izlemeye başlayan çocuk artık “Avrupa’dan Futbol” izleyerek geçiriyordu Pazartesi gecelerini. Yaşlanmış da olsa Maradona ismini duyunca ekstra bir dikkat kesilme hali vardı elbet. Hatta 1993 yılında Türkiye’ye gelişini görmek, televizyondan da olsa Galatasaray’a karşı maçını izlemek bambaşka bir duyguydu. Artık 10 yaşına gelmiş, futbolu büyük oranda özümsemiş, bu kez günlerce önceden takip etmeye başladığı 94 Dünya Kupası’nda geceleri saat kurup maç izlemeye bile kalkan çocuğun Maradona hevesi ikinci maçın ardından kursağında kaldı ne yazık ki.

Maradona
Maradona. Sevilla forması ile Galatasaray karşısında

Kupaya iyi başlayan. oynadığı iki maçta harika bir gol atıp bir de asist yaparak “Ben daha ölmedim.” mesajı veren Maradona’yı bir daha hiç o haliyle göremedik. Doping yaptığı gerekçesiyle ihraç edildiği kupanın ardından “Doksanlarda çocuk olan neslin” ağzında kekremsi bir tat bırakarak futbola veda etse de yine Türkiye ziyareti sırasında yaptığı “Maraba Televole” repliğiyle kalpleri başka yerden kazanmayı ihmal etmiyordu.

Kazandığı kalp çoktu özellikle Arjantin ve Napoli sokaklarında. Ancak en çok üzdüğü ulus muhtemelen İngilizlerdi desek Brezilyalılar hariç itiraz eden çıkmaz. Hem el hem ayak becerisinin en klas örneklerini sunduğu golleriyle iki ülke arasındaki Falkland Savaşı’nı bile gündeme getiren Maradona, ne tesadüftür ki İngilizlerin belki de tarihte en sevdiği, en önemli futbol ikonlarından George Best ile aynı ölüm yıldönümünde anılacak her yıl.

Benzer futbol kariyeri, benzer hayat tarzı, benzer son. Ondan 14 sene sonra adım attığı hayata ondan 15 sene sonra veda etti. Best’ten 1 yıl fazla yaşadı. Zaten o dahil herkesten en az bir adım öndeydi. George’un soyadı “Best” idi ama futbolun gerçek “Best”i yani ” En iyisi” Maradona’ydı. Bazıları Teksas-Tommiks okuyarak çıkarır kahramanını, bazısı Marvel izleyerek. Ama Türkiye’de bir kesimin kahramanı o sarı kalın kitaptan çıkmıştı 30 sene önce, 30 yaşındaki dünyayı ayağında oynatan o adamla.

Total
0
Shares
Bir yanıt yazın
Önceki Yazı

Nicolas Anelka: Beklentiler Sadece Üzer

Sonraki Yazı

Şili ve Tarihi Utancı: Hiç Oynanmaması Gereken Maç

Bunlar da ilgini çekebilir