NEWCASTLE’IN FİKİR BİRLİĞİNE VARILAMAYAN FIRST LADY’Sİ: AMANDA STAVELEY

Aşağıda okuyacağınız yazı Amanda Staveley hakkındadır ve theathletic sitesinde 17 Ekim 2021 tarihinde yayımlanmıştır. Orijinal metne ulaşabileceğiniz link, çevirinin sonunda mevcuttur. Theathletic ücretli üyelik sistemine sahip olduğundan orijinal metnin tamamını görebilmek için üye olmanız gerekebilir.

Amanda Staveley’nin macerasının başladığı yere bakarsanız, iş dünyasında kolayca yükselmesinin nedenini anlarsınız.  

Aile büyüklerinin evi Stainley Hall’u kış boyu ısıtmanın 6.000 sterline mal olduğunu bilmeniz, size oranın büyüklüğü konusunda fikir verecektir. 

Staveley ailesinin kökleri 15. yüzyıl öncesine dayanıyor ve o zamandan beri North Stainley’de yaşıyorlar. Bölgedeki barın adı The Staveley Arms. A6108 yolu üzerinde köyü gösteren tabelaların üzerinde Staveley ailesinin armasındaki geyik bulunuyor. Kriket sahasındaki yapının üstünde de Staveley geyiği var. 2014 Fransa Turu’nun açılış etabının köyden geçişi şerefine, köyde eski bisiklet parçalarından yapılmış bir geyik motifi bile var. 

İngiliz kültürünün dibine kadar hissedildiği North Yorkshire kırsalındaki bu bölgeyi ziyaret etmek birkaç şeyi anlamanızı kolaylaştıracaktır. Mesela daha sonraki yıllarda Staveley’nin, gelecekte başbakan olacak Theresa May’in bir tanıdığı olduğundan bahsetmesinin ve kabinedeki eski bakanlardan David Mellor’ı Muhafazakar Parti’den bir başka müttefik olarak saymasının nedenleri gibi. 

Köyde toplu etkinliklerin yapıldığı binada, petank topluluğu ve akşam yemeği kulübü faaliyet göstermekte. Ayrıca düzenlenen dans kursunun yanı sıra  bir orkestra şefi tarafından keman dersleri verilmekte. Hatta toptan mal sipariş vermek ve oradaki insanların kabarık ısınma faturalarını düşürmeleri için bir petrol topluluğu bile var. Bu, bölgedeki bazı evlerin şehir merkezindeki Hilton’dan daha fazla yatağa sahip olmasından dolayı mantıklı bir girişimmiş gibi gözüküyor. 

Staveley’nin babası Robert’ın, “O ev bir nevi metresimdi. Çok güzeldi ama elde tutması maliyetliydi. Su gibi içerdi (yakıtı).” demişliği bile var. 

Staveley’nin North Stainley’den (North Stainley, arabayla Newcastle’a bir saatten biraz daha uzaktır) dışarıya yaptığı seyahatlerde kullandığı helikopteri çok sık görülmüyor.  Anlaşılan dublör olmak istediği ve James Bond filmlerindeki aksiyonlu sahnelerini izlemeyi sevdiği genç yaşlarında çoğu zaman North Stainley’de değildi. Staveley, York’ta bulunan Queen Margaret’s adındaki yatılı okula gidiyordu ve o okulun şu anki senelik ücreti 36.000 £ civarında. 

Staveley’yi tanıyanları ikiye ayırabiliriz: onu Newcastle United’ın kurtarıcısı olarak görenler ve Suudi Arabistan’ı Premier Lig’e getirip acımasız rejimin kötü yüzünü maskelemek için elinden gelen her şeyi yaptığını düşünenler. 

Staveley olmasaydı, BAE’yi yöneten aileden Şeyh Mansour bin Zayed al-Nahyan İngiliz futbolunun dengelerini değiştiren anlaşmayı imzalayamaz ve Manchester City’yi satın alamazdı. Onun etkisini Premier Lig’in en çarpıcı iki satışında da görmek mümkün.  

Ama hep de tuttuğu altın olmuyordu. Geçmişine  bakınca görülüyor ki Staveley, başarısız işlerin başında olmanın, iflasın eşiğinde gezinmenin ve Londra merkezli özel sermaye şirketi PCP Partners’ın hesaplarında neredeyse yaprak kıpırdamazken beş yıl hayatta kalmanın nasıl bir şey olduğunu da biliyor. 

Tüm bunlara bakınca, 2011’de The Independent’ta yer alan “dünya futbolunun en güçlü insanı artık bir kadın” manşetinin doğruluğu sorgulanır hale geliyor. Ve şimdi Staveley, Suudi veliaht prensi ve mevcut hükümdarı Muhammed bin Selman el Suud için çalışıyor. Newcastle’ın yönetim kurulundaki rolünün, kulübün yeni sahiplerinin kirli çamaşırlarını örtbas etmek olduğunu düşünen birçok insan var. 

Staveley, Newcastle’ın önceki sahibi Mike Ashley’ye ve kendisini “beceriksiz” olarak nitelendiren diğer herkese yanıldıklarını gösterdi. 

St James’ Park’taki yönetici koltuğuna oturduğunda, bunun Newcastle taraftarları için ne anlama geldiğini taraftarların tepkileriyle gösterebilmesi muhtemel. O anları ölümsüzleştirmek isteyen fotoğrafçılar birbirini ezecektir. Onun yükselme zamanı geldi. 

Annesi Lynne, Avrupa altın madalyası kazanmış eski bir engel atlamacıydı ve Huntington hastalığından muzdaripti. Staveley bu hastalığı ondan miras almıştı. Fakat bu durum bugünkü konumuna gelmesinin önüne geçemedi. Huntington, insanları yaşamlarının ileriki yıllarında etkileyen, beynin gün geçtikçe işlevini yerine getirememesine neden olan bir genetik bozukluktur. Tedavisi de yok. Bir kez baş göstermeye başladığında beyin yavaş yavaş zayıflar ve demansa benzer semptomlar gözlemlenir. 

Staveley’yi yakından tanıyanlar, hastalığın teşhisinin işini daha da zorlaştırdığını ve onu daha aceleci davranmaya ittiğini söylüyor. 

Bu süreç, North Stainley’deki birinin onu “tuttuğunu koparan, çok inatçı ve hafife alınmaması gereken biri” olarak anmasının nedenini gözler önüne serdi. Bir iş ortağının sarf ettiği “Birçok insan Amanda’yı hafife alıyor,” sözlerinin doğruluğunu da ortaya koydu. 

O başardı. 

Hikayesinde artıların ve eksilerin olduğu su götürmez bir gerçek. 

“Durum kötüydü. Son derece umutsuzdu. İşin içine girdiğimde umutsuzluğa kapılmama ve endişelenmeme neden olan birkaç şey vardı. Uygun olmayan bazı işlemler yapılmıştı. Mercek altına aldığınızda bunlar meydana çıkıyordu ve açıklanabilir bir tarafı yoktu. Ortada bir enkaz vardı.” 

Aralık 2019’da Garry Cook; Manchester City’nin sahibi ve Tayland’ın eski başbakanı Thaksin Shinawatra’nın kendisini kulübün CEO’su olmaya ikna ettiği zamanı yukarıdaki sözlerle yad ediyordu. Cook daha öncesinde ABD’de  Michael Jordan’ın markasının başında Nike’ta çalışıyordu. 

Cook, “Ortada iflas etmiş bir futbol kulübü var ve bana yardım edecek kimse yok,” demiş. “10 gün sonra eşime ‘Hayatımızın en büyük hatasını yaptık,’ dedim. Ailemi Amerika’dan koparmıştım, çocuklarım yeni okullara gidiyorlardı. Gözyaşları içindeydim. ‘Büyük bir hata yaptık ve ne yapacağımı bilmiyorum,’ dedim. Korkunçtu, muhtemelen hayatımın en kötü dönemlerinden biriydi.” 

Cook yardımın yolda olduğundan habersizdi. “Shinawatra ile karşılıklı oturdum ve ‘Kulübünü satmalısın,’ dedim. Taylandlılarla çalışmanın, pazara çıkış yolunu oluşturmanın, işe bir değer biçmenin ve onu kime satmaya çalışacağımın yollarını bulmaya koyuldum. Gerisi kervan hesabı yolda düzüldü.” 

Peki gerisi nasıl geldi? 

“Amanda Staveley ile tanışmamla.” 

Staveley’nin Eylül 2008’de City’nin 210 milyon sterlinlik satışındaki rolü, onu futbol dünyasında yeni bir konuma getiren olay olarak kalacak. 

Cook’a göre, tüm süreç çabucak oldu bitti. “Durum tespiti” yoktu, her şey kulübün başlayacak yeni dönemde yıldız bir oyuncu almasını şart koşan “temelde tek sayfalık bir anlaşma” ile sonuca bağlandı. 

“Onlar (Abu Dabi) birçok kulüple ilgileniyordu. Leeds United o kulüplerden biriydi. Arsenal’a da hissedar olmak istediler. İşin özü, Premier Lig’de olmak istiyorlardı. Manchester City’nin onlar için işlevi neydi? Cevap ‘Manchester City, Abu Dabi’nin aracı markası olacaktı.’ Zaten bir motor sporları pisti yapmışlardı, spor işindeydiler, bir araca daha ihtiyaçları vardı. İşte biz o araçtık.” 

Staveley, PCP’yi üç yıl önce kurmuştu ve Orta Doğu’daki bağlantılarını güçlendirmeyi kendine amaç edinmişti. Dubai’de, Beverly Hills’den sonra çizilen ve içinde bir golf sahası dahi olan Emirates Hills’e taşındı. Lüks emlak sitesi Mansions Global orayı “Hep Daha Fazlası” şeklinde tanımlıyor. 

Staveley, islami finansı öğrendi ve iletişim ağını geliştirerek Körfez’deki yönetici ailelerin yakın çevrelerine ulaştı. Arkadaşları ve meslektaşları onu girişimci bir ruha, sınırsız enerjiye ve ikna kabiliyetine sahip, durmadan çalışan yetenekli bir iş ağı uzmanı olarak nitelendiriyor. Bunun da ötesinde, doğru insanlarla iş yapmanın faydalarını çok iyi biliyor ve güçlü kişiliği sayesinde onlarla aynı masaya oturmanın yolunu bir şekilde buluyor. 

City’nin satışından önceki aylarda Staveley, Birleşik Krallık bankalarına yatırım yapması için Şeyh Mansour ile iletişim halindeydi. 2008 ekonomik krizinin zirvesiydi ve şeyh, Barclays’in acilen toplaması gereken 11 milyar sterlinin bir kısmı olan 3.25 milyar sterlini masaya koydu. 

PCP bundan 30 milyon sterlin kazandı fakat Staveley, Barclays’i Yüksek Mahkemeye götürdü çünkü bundan çok daha fazlasını hak ettiğini düşünüyordu. Ses getiren bir davaydı ve daha mahkemeye çıkmadan önce, üst düzey bir bankacı bazı kanıtların türünden dolayı özür dileyerek istifa etmişti. 

UK Finance’in o zamanki CEO’su Stephen Jones, Staveley’nin şeyhle birlikte olup olmadığını sorguladı. Ona “etli butlu” demekten ve göğüslerinin büyüklüğü hakkında yorum yapmaktan geri kalmadı. Ondan Prens Andrew’un eski kız arkadaşı olarak bahsetti ve bu bağlamda “birkaç şeyhle yakınlaştığını ve onun işlerinde aracı rolünü üstlendiğini” söyledi. 

Mahkeme, Staveley’nin Körfez kraliyetleri ile bağlantılarının “diğer tüm Batılı yatırımcılara kıyasla daha üst kademeden kişilerle” olduğu sonucuna vardı. 

Telefon dökümleri; Barclays’in “Big Dog” lakaplı, pek de iyi anılmayan ve o sırada İngiltere’nin en yüksek maaşlı bankacısı olan baş müzakerecisi Roger Jenkins’in Staveley’den “kadın olmasının avantajını kullanan biri” olarak bahsettiğini gün yüzüne çıkardı. Başka bir yönetici ondan “aptal sarışın” diye bahsetti. 

Staveley vurdumduymazdı çünkü onun gibi çekici, azimli ve Cambridge’li (hastalık ve aile sorunları nedeniyle eğitimini yarıda bırakmış olsa da) birinin her türlü tatsızlıkla karşılaşması muhtemeldi. 

The Athletic, sporun önde gelen yöneticilerinin de aralarında bulunduğu, futbolun içinde ve dışında pek çok insanla konuştu ve birçoğu Barclays’in de tercih ettiği gibi onu “fırsatçı” olarak tasvir etti. 

Finans dünyasından bazı isimlere göre o tam bir kaçın kurası. 80’ler ve 90’larda İngiltere’de iyi işlere imza atamayıp Hong Kong’a veya Singapur’a giderek güçlü bankalarla yüksek kazançlı işler yapan İngilizleri tanımlamak için de böyle şeyler denirdi. Bu insanların yeni gözde mekanının Orta Doğu olduğu söyleniyor. 

Bu eleştirilerin bir kısmının nedeni kıskançlık mı? Yoksa cinsiyetçilik mi? Muhtemelen her ikisi de. Bunlara; göz alıcı bir kadının, erkek egemen bir sektörde böyle güçlü bir konuma gelmesi mi yol açıyor? 

Yoksa tüm bu ucuz söylemleri ve imaları dışarıda tutarsak, aşağı yukarı aynı türden şeylerin söylenmesi bazı eleştirilerin haklılık payı olduğunu mu gösteriyor? Belki ikisinden de biraz birazdır. Staveley, bazı insanların kıskanç olduğunu ve onu koltuğundan etmek istediğini açık açık söyledi. 

Liverpool’da da Staveley’ye büyük sevgi gösterilmiyor. 

Staveley, 2008’de Dubai International Capital (DIC) yatırım grubunun, Liverpool’u satın almasının altyapısını oluşturmaya çalışırken Liverpool Echo gibi bazı yerel gazeteleri kendi tarafına çekmesi gerektiğini fark etti. 

Liverpool yöneticilerinin tereddütte kalması normaldi çünkü DIC 2006’da bu tür girişimlerde bulunmaya başladığında, Anfield’dan bir heyet Şeyh Muhammed ile görüşmek için Dubai’ye gitti ancak şeyh o sırada ata binmeyi daha cazip buldu.  

Amanda Staveley.

Staveley, Amerikalı Tom Hicks ve George Gillett kulübü aldıktan sonra da geri adım atmadı. Yeni kurulan Spirit of Shankly taraftar grubuyla Liverpool’daki Albert Dock’taki bir restoranda buluşma ayarladı. Hicks’le Yorkshire’daki bir sülün avında tanışmıştı. Ama Liverpool, alametifarikasının işe yaramadığı bir kulüptü. 

Filmi ileri sararsak 2016’da Staveley tekrar sahneye çıktı. Bu sefer Çin devletine ait bir finansal kuruluş olan Everbright ile işbirliği içindeydi. Kulübü altı yıl önce satın alan John W Henry, Staveley ile görüşmeyi reddetti fakat Everbright yetkilileri İngiltere’ye gelecek kadar ciddiyse direkt onlarla görüşeceğini bildirdi. Bu hiç yaşanmadı. 

Liverpool’daki kaynaklarımızdan biri Staveley’yi “bir serap” olarak tanımlıyor. Bazıları, Merseyside’a çok az saygı duyduğunu ve kulüple olan iletişiminin zaman kaybından başka bir şey olmadığını söylüyor. Liverpool’un şu anki sahipleri Fenway Sports Group, aracı olarak Staveley ile çalışan kimseyle iş yapmayacak. 

Fakat yine de iş yapabilecekleri onca insan olacaktır. 

Barclays davasına bakan Yargıç Waksman, blöf yaptığını düşünmüyordu. Yaptığı çıkarımlar, onun “geri adım atmayan, zeki ve yaratıcı bir girişimci” olduğu yönündeydi. Davayı kaybetse de “güvenilir” bir tanıktı. Kaybettiği bu dava, 19,5 milyon sterlinlik ihalenin ona kalmasına neden oldu ve bu profesyonel hayatının en büyük yenilgisiydi. 

Financial Times’a verdiği demeçte, emlak şirketi Land Securities’in eski CEO’su Rob Noel şu sözleri sarf etmişti: “Hedefine, bir köpeğin kemiğe kilitlendiği gibi kilitlenmiş durumda. Geri adım atmayacak. Birçok komisyoncu, sizi önce başka bir komisyoncuya yönlendirir, o komisyoncu da sizi başka bir komisyoncuya yönlendirir derken parayı elinde tutan kişiye ulaşırsınız. Ama Amanda parayı elinde tutanlarla doğrudan iletişime geçebiliyor.” 

Ayrıca Amanda, halkla ilişkilerin önemini bildiğinden medya ile sıcak ilişkiler kurma çabası içinde. 

Futbolda cazip fırsatların olduğu gün yüzüne çıkınca, Futbol Yazarları Derneği’nin yıllık ödül törenine katılması tesadüf olmasa gerek. Kimileri buna üçkağıtçılık olarak bakabilir; kimisi de bunu gerekli bir kurnazlık olarak görebilir. 

Staveley’nin, şirketindeki insanlara “canım” diye hitap ettiği biliniyor. Onu sık sık sigara içerken görürsünüz çünkü nikotinin düşünmeyi kolaylaştırdığını savunuyor. Ayrıca hastalığının, onun filtresiz konuşmalar yapmasına neden olduğuna ve bunun İran doğumlu kocası Mehrdad Ghodoussi’yi zor durumlarda bırakmasının haklı bir gerekçesi olduğuna inanıyor. 

Kendisinden iki yaş büyük olan Ghodoussi, PCP için çalışan eski bir bankacıydı, şimdi ise PCP’nin yönetici ortağı. 

305 milyon sterlinlik satışın resmiyete kavuşmasını beklerken Newcastle taraftarlarıyla kucaklaşma görüntülerine bakılırsa o da kameralardan çekinmiyor. Yine de Staveley’nin kanatları altında olma eğiliminde ve Newcastle’dan önce Chelsea taraftarı olduğu dışında hakkında pek bir şey bilinmiyor. Staveley ona Mehrdi diye sesleniyor ve Mehrdi’nin bir Wikipedia sayfası bile yok. 

“A Geordie Singer” olarak bilinen bir grup, Barry Manilow’un 1974’te piyasaya sürdüğü Mandy’nin melodisiyle aynı melodiye sahip yeni bir şarkı paylaştı. 

Bu yeni versiyonun sözlerinde Amanda adındaki “güzel kadın”dan bahsediliyor. 

Amanda, sen bizi Ashley’den kurtardın  
Onu başımızdan aldın, Amanda 
Toon Ordusu’nu kurtarmak için canını dişine taktın 
Seni seviyoruz Amanda. 

Muhtemelen Newcastle, bugün Tottenham Hotspur ile oynanacak maçta bu şarkıyı çalacak kadar bilenmemiştir. Suudi Kamu Yatırım Fonu’nun (PIF) kulübü devralmasından sonra St James’ Park’ta oynanacak ilk maçın, Amanda’ya karşı sevgi gösterilerine sahne olması muhtemel.  

Kimileri, Suudi veliaht prensi ve PIF başkanı Muhammed bin Salman’ın Yemen’deki kanlı savaştaki şüpheli rolünü veya gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın barbarca öldürülmesini onayladığı iddiasını hatırlayarak kutlamaların nedenini sorgulayabilir. 

Staveley; 2011’de Times’a verdiği röportajda, tamamen Yemen’deki sorunlara ve Batı’nın değişim için daha fazlasını yapması gerektiğine dikkat çekti ve dönemin koşullarına göre değişen prensiplere sahip olduğu eleştirilerini göğüsledi.  

Uluslararası toplumun krizle başa çıkmakta başarısız olduğundan yakındı. “Herkes Yemen’in dünyanın sorunu olduğunu düşünüyor. Yemen’de iç savaş çıkarsa El Kaide güçlenecektir. Kimse iç savaş taraftarı değil, bundan kaçınılabilir.” 

Yakında evinin salonunda Prens Muhammed’in, namıdiğer MBS’nin fotoğrafı yer alacak mı? Kim bilir belki PIF’nin Newcastle’ı satın almasını kesinliğe kavuşturmaya çalışırken prensin süper yatı Serene’de çekilmiş fotoğrafları yer alır. Bu olay, 15 kişilik bir suikast ekibinin Kaşıkçı’yı İstanbul’daki Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda pusuya düşürmesinden bir yıl sonra, Ekim 2019’da yaşandı. Suudi Arabistan’ın insan hakları sicilini eleştiren gazeteci dövüldü, zehirlendi, boğuldu ve ardından kemik testeresiyle parçalara ayrıldı. 

Asıl ilginç soru şu: Staveley, Kaşıkçı’nın nişanlısı Hatice Cengiz’in bu satışın kabul edilemez olduğunu ve kanlı para ile finanse edildiğini söylediğini görünce ne düşündü? 

Peki; cinayetin sorumluluğunu üstlenen, başlarda bunu bir “hata” olarak nitelendiren fakat arkasında olduğunu inkar eden Bin Salman’ın, Kaşıkçı’nın öldürülmesini emreden kişinin ta kendisi olduğu ihtimalinin yüksekliğine dikkat çeken CIA raporuna ne demeli? Hatice Cengiz “Newcastle ve İngiliz futbolu için büyük utanç” dediği zaman, Staveley eylemlerinden ufacık da olsun şüphe duymuş mudur? Yoksa para saymakla meşgul olup çok iyi bir anlaşmayı nihayete kavuşturduğu için kutlama mı yapmıştır? Şimdiye kadar olup bitene bakacak olursak tam olarak bunu yapmış olsa gerek. 

Staveley, Londra’daki Park Lane’de kocası ve oğluyla birlikte, iş ve sosyal hayatından tanışık olduğu önemli insanlardan bazılarının mabet olarak tanımladığı lüks bir dairede yaşıyor. Şeyh Mansour ve Dubai’yi yöneten Maktoum ailesinin fotoğraflarının yanında, Sir Alex Ferguson, Sir Bobby Charlton ve David Beckham ile çekilmiş fotoğrafları da var. 

Manchester United Vakfı’nı ve Beckham’ın Unicef fonunu desteklemesi dışında, sözde Liverpool taraftarı olarak büyümüş birinden beklediğiniz şey tam olarak bu olmayabilir. Kendi vakfının 4 milyon sterlin bağış yaptığı söyleniyor. Bağış yaptığı vakıflar arasında Elton John AIDS ve Kadınların Refahı gibi vakıflar da var. 

Ghodoussi Sevgililer Günü’nde, Umman Denizi manzaralı kum tepelerinde gün batarken müstakbel eşine üç baget pırlantalı bir yüzük takdim ederek evlenme teklifi etti. 2011’deki düğünleri, sanatçı Tracey Emin, Manchester United yöneticisi Michael Edelson, televizyon sunucusu Andrew Neil ve birçok emlak zengini de dahil olmak üzere 550 konukla Buckinghamshire’daki görkemli bir evde gerçekleşti. Staveley, Kraliyet Düğünü için Kate Middleton’ın elbisesini tasarlayan tasarımcı Sarah Burton ile çalıştı. Ve düğünden 48 saat sonra işinin başına geri döndü. 

PCP’de iletişim halinde olduğu insanlar arasında Liverpool eski baş scout’u Owen Brown da var. Brown, şu an Phil Foden’ın menajerliğini ve bir zamanlar Liverpool’un başında olan Rafa Benitez’in danışmanlığını yapıyor. Şimdiyse Staveley, İspanyol hocayı tekrar Newcastle’a getirmek istiyor. 

Ayrıca Staveley, daha önce Shinawatra döneminde City’nin medya ilişkileri ekibine dahil olmuş bir danışman olan David Bick ile de işbirliği içinde. Uluslararası Af Örgütü’nün Shinawatra’ı “en gaddar insan hakları düşmanı” olarak tanımladığını da unutmamak lazım. 

Bir futbol yöneticisi, Staveley “kendisine yardımının dokunacağını düşündüğü herkesle iletişime geçer,” diyor. 

İşine o kadar adanmış bir kişi ki iş hayatını olumsuz etkileyeceği için tatile çıkmaktan bile hoşlanmıyor. 

Popüler hikayeye göre, ebeveynleri Stainley Hall’u kardeşi James’e bırakacaklarını ve Amanda’nın kendi servetini yaratması gerektiğini veya evlilik yoluyla zenginliğe ulaşması gerektiğini açık açık söyleyince paraya karşı tutumu bugünkü halini almış.  

Staveley, hastalığının anksiyete veya yoğun baskıdan dolayı kötüye gidebileceğini bilse de artık bir işkolik. Bu anksiyete ve yoğun baskı, aile hayatını etkileyen ruh hali değişimlerine ve gece üç saatten fazla uyuyamadığı dönemlere neden oluyor. Geçen yıl bir röportajda “Stres, hastalığın baş göstermesine neden oluyor ve hastalık ölümcül,” dedi. 

Staveley Cambridge’de neden sadece bir yıl okuduğunu da açıkladı. Mail on Sunday‘e verdiği röportajda, “Üniversiteye gittiğimde babam kalp krizi geçirdi, annem Huntington’dan dolayı kötü durumdaydı ve benim de yeme bozukluğum vardı,” dedi. “Sadece kızlara eğitim veren bir okulda okumuştum ve üniversitede erkeklerle eğitim almak zor geldi. Bir psikoloğa gidiyordum, hastaneye kaldırılmıştım, kilo kaybetmiştim ve bunu nasıl atlatacağımı bilmiyordum.” 

Staveley gençlik yıllarında, hesap makinesine ihtiyaç duymadan tüm matematik işlemlerini yapabilmesiyle övünürdü. Daha sonra, bu lütfun aslında Huntington’ın bir parçası olabileceğini anladı. 

Staveley iş zekasını, dedesiyle geçirdiği zamana ve ondan öğrendiği; olasılıkları değerlendirme, kararlarının arkasında durma ve zor zamanlarda iyi reaksiyon verme becerilerine bağlıyor. 

Staveley 22 yaşındayken Cambridgeshire, Bottisham’da lüks bir restoran satın almak için 180.000 sterlin kredi çektiğinde bu tavsiyeleri göz önünde bulundurdu. “Hisse senetleri” onun ilk işiydi ve atçılık merkezi Newmarket’a yakınlığı nedeniyle Körfez’in varlıklı yarış atı sahipleriyle dirsek temasında olmak anlamına geliyordu. 

Temasta olduklarından biri ise Maktum idi. Godolphin ahırı, Şeyh Muhammed’in yarış tutkusundan dolayı kurulmuştu. Şu anda üst seviyede yarışan 400’den fazla ata ev sahipliği yapıyor ve doğal olarak zenginlik kokuyor. 

Newmarket yarış birliğinin bir üyesi, “Buraya gelen herkes, ‘Nasıl bir dünyaymış, varlığından bihaberdim’ diyerek ayrılıyor,” diyor. Amanda yarış camiasının kendisi için adeta bir fırlatma rampası işlevi göreceğini fark etti. O artık yarış camiasının bir parçasıydı. 

“Hisse senetleri, büyük Newmarket toplantılarından sonra işlem görür hale geldi. Genç Frankie Dettori, tüm Godolphin üyeleri; hepsi orada olurdu. Orada her zaman güzel kadınlar da vardı.” 

“Burası, Newmarket’in biraz dışında küçük bir köydü fakat Chelsea’de ya da Mayfair’de olduğunuzu sanırdınız. Farklı nedenlerden dolayı orada bulunan birçok insan vardı. Olağanüstü bir yerdi.” 

Philip Augar, Barclays’i konu alan kitabı The Bank That Lived a Little‘da “Hisse senetleri çetrefilli bir işti” diye yazıyordu. “Kahvaltıyı hazırlamak için sabah dörtte kalkar ve akşam evin bahçesinde çalışırdı. Öğleden sonraları ekonomi eğitimi alırdı, dersler için London Wall’daki bakımsız bir binaya giderdi. Durumu garipseyen stajyer bankacılar, ‘Kimin için çalışıyorsun ki?’ diye sorardı. Bu sorunun cevabını verdiğinde bu sefer, ‘Peki neden buradasın?’ sorusu gelirdi.” Cevap basitti: “Çünkü kendi finans şirketimi kuracağım.” 

Hisse senetleri işi tutmadı. 20 yıl sonra, araştırma amaçlı Bottisham’a yapılan bir ziyaret; II. derece koruma listesindeki Viktorya dönemi binasının, sahibi A Staveley için önemsiz postaların geldiği bir eve dönüştüğünü ortaya çıkardı. 

Staveley’nin bir sonraki girişimi, Cambridge Bilim Parkı’ndaki Q.ton adındaki konferans merkeziydi. Hikaye güzel başladı ve Staveley Cambridge’de Yılın İş Kadını seçildi. Ama bu iş de sıkıntıya girdi. Augar, “İflasın alternatifi olan bir sözleşme yapmak zorunda kaldı,” diye açıklıyor durumu. “Çok kötü bir deneyimdi ve borçlarını kapatması birkaç yılını aldı.” 

Ancak o zamana kadar Staveley’nin iş ağı başka bir seviyeye ulaşmıştı. Ürdün Kralı Abdullah ile tanıştı ve Amman’daki kraliyet tesisine davet edildi. Prens Andrew ile medyanın büyük ilgi gösterdiği, iki yıl sürecek bir ilişkiye başladı. Staveley evlilik teklifini geri çevirdi; Prenses Amanda olmak istemiyordu çünkü kısmen de olsa bağımsızlığını kaybetmekten korkuyordu. 

Onca yıl geçmesine rağmen hala bu konu hakkında konuşmaktan çekiniyor. Prens Andrew’un toplum nezdindeki itibarı, cinsel suçlar işleyen Jeffrey Epstein ile olan arkadaşlığı nedeniyle büyük darbe aldı. Bu arada Staveley evlendi ve Financial Times’a göre, son on yılda önemli anlaşmaların parçası olan bir şirket kurdu. Bu anlaşmaların toplam değerinin neredeyse 8 milyar sterlin olduğu tahmin ediliyor. 

Beraber çalıştığı biri, “Başladığı noktadan şu anki konumuna gelebilmesi akılalmaz bir şey,” diyor. “Kökeni Newmarket yarış bağlantılarına dayanan olağanüstü bir kurumsal finansal danışmanlık şirketi kurdu. Onu küçümsememek lazım.” 

Bu arada North Stainley’de size; azmin, çok çalışmanın ve rekabet etme cesaretinin aile genlerinde olduğunu söyleyecekler. 

Staveley 14 yaşındayken, 100 metreyi 12.1 saniyede koşan, olimpiyatlarda yarışabilecek, gelecek vaat eden bir sprinter adayıydı. Ta ki aşil tendonu kopana kadar. Cambridge’in talep ettiği puanları almayı başarmıştı ama ailesinin 175 dönümlük arazilerinin güney ucunda açtığı Lightwater Valley tema parkına garson olarak yardım edecek enerjiye de sahipti. 

Şimdi 77 yaşında olan Robert Staveley, köyde bir kilise inşa ettirdi fakat artık Stainley Hall’da yaşamıyor. Daha önceden planladığı gibi onu oğluna bıraktı ve yakınlardaki Mickley köyüne çevre dostu bir konak inşa ettirdi. Konağın planlanması ve yasal işlerinin halledilmesi 5 yıl gibi uzun bir sürede çözüme kavuşsa da sonunda hayata geçti. Dört katlı Gürcü tarzı yapı o kadar etkileyici ki mimari ödüller kazandı. 

Tahmin edeceğiniz üzere kızının bu hikayeyi sevmesi muhtemel. 

Orada yaşayan birinin dediği gibi: “Staveley’lerle ilgili bilmeniz gereken bir şey varsa o da bir işe giriştiklerinde onu iyi yaptıklarıdır.” 

Katkıda bulunanlar: Philip Buckingham, Matt Slater, Simon Hughes, Michael Bailey 

*(Kapak fotoğrafı: Sam Richardson tarafından The Athletic için üretildi) 

Orijinal metin için tıklayınız.

Total
0
Shares
Önceki Yazı
Parabolica

72 | Macaristan GP

Sonraki Yazı

Ali Ece ile Buluşma

Bunlar da ilgini çekebilir