Kayıp ruhlar vardır bu dünyada, eğer etrafınıza dikkatli gözlerle bakarsanız onlardan bolca görebilirsiniz aslında. Bu kayıp ruhlardan bazıları tutunamaz, bazıları durumunu kabullenir, bazıları da sanatla veya sporla tanışırlar ve etraflarına ışık saçmaya başlarlar; içleri her zaman kapkaranlık olsa bile. John ve Pete, bu son grubun çok özel üyelerindendi.
Zaman, en basit tabirle karışık bir olgudur. İnsanların varlıklarının başlangıcından itibaren bu kavrama büyük bir merak duyduklarını görebiliriz. Bazen bir Nolan filmine konu, bazen hiç beklemediğiniz bir anda bir Pink Floyd şarkısının teması, bazen de bir edebiyat eserinin en temel yapıtaşı olur zaman; çünkü onu hiçbir zaman algılayamazsınız ya da açıklayamazsınız fakat aynı anda o, varlığınızın en büyük sebebidir. Bu hikayenin yol göstericisi de zaman olacak. Geçmişe doğru bir yolculuk yapıp biri müziğin diğeri ise basketbolun tarihini değiştiren iki çok benzer karakterin bunu nasıl başardığını öğrenirken, aslında nasıl fırtınaları aştıklarını da göreceğiz. Sıkı tutunun, bir zamanda yolculuğu ve iki kayıp ruh sizi bekliyor! John Lennon ve Pete Maravich…
1963 – Beatlemania başlıyor
John Lennon, hayata 1-0 geride başlayan o çocuklardan biriydi. 1940’ta, İkinci Dünya Savaşı halen devam ederken Liverpool’da dünyaya geldi. Babası hiçbir zaman yanında değildi, 6 yaşındayken annesinden de ayrıldı ve teyzesi ona bakmaya başladı. Güçlü aile bağlarının bir çocuğun yetişmesinde çok önemli bir rol oynadığı dünyamızda, 6 yaşında yapayalnız kalmıştı John. Bütün bunların yanında karakteri de toplumun uymasını istediği sınırların içerisinde değildi; yaratıcıydı, asiydi ve hayata karşı sinirliydi. Çocukluk döneminde ebeveynlerin çocuklarının arkadaşlık yapmasını istemediği o çocuktu. Kısacası hayata dair her şey onun karşısındaydı, o da bütün bu sorunlarla dalga geçercesine müzik yapmayı seçti.
Lennon, 1956’da The Quarrymen isimli bir grup kurdu. Sürekli üyeleri değişen ve küçük bir gruptu The Quarrymen. Önce McCartney gruba katıldı, sonra da Harrison’u yanına davet etti. Bateriyi çalan Pete Best ile grup tamamlanmıştı. The Quarrymen, 1960’da The Beatles’e dönüştü. Zorlu geçen ve bateriye Best yerine Ringo Starr’ın alındığı 3 yıldan sonra, The Beatles müzik tarihini değiştiren yolculuğuna hazırdı. Ama Lennon belki de hala biraz eksikti, biraz kırgındı ve sinirliydi. Evet 1963’te çıkan ilk albümleri Please Please Me ile birlikte bir rockstar’a dönüşmüş, sancılı gençliği sona ermişti belki de, ama hayat yolculuğu daha yeni başlıyordu. Ve bu gerçeği zamanla kendisi de öğrenecekti.
1970 – Pete Maravich NBA’de
7 yıl sonra rotamızı ABD’ye çevirdiğimizde ise, daha 23 yaşında olan ve şimdiden ülke çapında bir fenomene dönüşen Pete’yi buluyoruz karşımızda. Maravich 3 sayı çizgisinin kullanılmaya başlanmadığı 60’larda uzaktan bulduğu şutlarla NCAA rekorlarını alt üst etmiş, oynadığı üç sezonun ikisinde ligin en çok sayı üreten oyuncusu olmuş, iki kez de ligin en değerli oyuncusu ödülünü almış ve bütün bu başarılarıyla beraber 1970 NBA Draft’ında 3. sıradan Atlanta Hawks tarafından seçilmişti. Sevdiği işi en üst düzeyde yapma şansına sahipti, bir NBA oyuncusu oluyordu ve hayat onun için muhteşemdi. Ya da en azından bu sadece onun hayatına bizim açımızdan bakılmasıydı. Onun yönünden ise hayat bambaşkaydı.
Babası bir basketbol koçu olan Pete, çocukluğundan itibaren basketbol oynama ve bu konuda en iyisi olma baskısıyla yaşamak zorunda kalıyor. Babası Press Maravich ile iyi bir ilişkisi olsa da hayatta çoğu insanın ebeveyninden belli bir seviyede uğradığı bu “kader belirlemecilik” Pete’nin karakterini büyük oranda etkiliyor. Çocukluktan beri asosyallik emareleri gösteren Pete Maravich ya da nam-ı diğer Pistol, oynadığı takımlarda da genelde bencil bir oyun anlayışı sergiliyor ve de takım arkadaşlarıyla hiçbir zaman muhteşem geçinemiyor. Bütün bunların üstüne annesi Helen Maravich’in uzun süre depresyon ve bipolar bozuklukla mücadele etmesi ve sonunda 1974’te intihar etmesi, Pete’ye karakter gelişiminde pek yardımcı olmuyor ve bu olay sonrası Pete biraz daha içine kapanıyor, biraz daha basketbola adıyor kendini. Basketbol sahasında başka kimsenin yapmadığı hareketler icat edip yetenekleriyle taraftarları mest etse de, iç dünyasında hep biraz boşluk kalıyor.
Aynı sene hikayenin Pete ayağında NBA ile yeni bir kapı açılırken, John ayağında ise The Beatles gibi büyük bir kapı kapanıyor. Son Beatles albümü Let It Be 1970’de piyasaya sürülüyor ve The Beatles aynı sene içerisinde resmen dağılıyor. Bu 7 senelik, dünyayı kasıp kavuran ve bir daha asla aynı olmayacak şekilde değiştiren Beatles döneminde ise Lennon, çok büyük değişimler yaşıyor. 1962’de evlendiği karısı Cynthia ile 1969’da boşanıyor ve Yoko Ono ile bütün dünyanın konuştuğu bir ilişkiye başlıyor, zaman geçtikçe savaş karşıtı bir aktiviste dönüşüyor, bir süre grupla beraber Hindistan’a giderek bir keşişle vakit geçiriyor; belki de bütün bunları çocukluğunda oluşan o içindeki boşluğu doldurmak için yapıyordu. Ama bütün bunlardan sonra onun için de bir rüya bitmişti, kendisini Lennon yapan, belki de çocukluğunda hiçbir zaman bulamadığı o aile hissini bulduğu Beatles dağılmıştı, artık onu daha farklı bir hayat bekliyordu.
1980 – İlk veda
1980’e geldiğimizde Pete Maravich, Boston’daydı ve son derece yorgundu. NBA’da geçirdiği 10 seneden sonra artık son sezonunu bir rotasyon oyuncusu olarak Boston’da geçiriyordu. Ama ne 10 seneydi bu! Atlanta’dan New Orleans’a uzanan süreçte, Pistol Pete onu izleyen herkesin başını döndürmüştü. Basketbolu adeta ondan başka kimsenin oynayamayacağı bir şekilde oynamış, akrobatik hareketler ve uzaktan şutlarla taraftarları mest etmişti. Oynadığı dönemde taraftarlar sadece onu izlemek için, akıllarındaki “Acaba Pete bugün sahada neler yapacak?” sorusuna cevap bulmak için maçlarına geliyordu. Ama tabii ki her güzel şeyin bir de bedeli vardı. Bu bencil oyun anlayışı Pete’yi takım halinde bir başarı yakalamaktan mahrum bırakmış, yıldızı olduğu takımlar finalleri bırakın, playoffların ikinci turunu bile zor görmüştü. Kariyerinin son günlerinde diz sakatlıkları yüzünden zor zamanlar yaşayan Pete Maravich ise, 1979-1980 sezonunun ikinci yarısında Boston’a transfer olmuş ve sezon sonunda, en iyisi olmak için yola çıktığı basketbol kariyerini sonlandırmıştı.
Bir takım sporu olan ve bireysel başarınızın yanında takımınızı da nereye ulaştırabildiğinizin oyuncu profili oluşturmada büyük bir etken olduğu basketbolda, kendi döneminde bile en iyi oyuncu olup olmadığını kestirmek güç, fakat Pete Maravich kesinlikle en özel oyunculardan biriydi. Basketbola kazandırdığı sayısız hareketle taraftarları her zaman büyülemiş, üçlük çizgisi o zamanlarda kullanılsa çok daha yüksek olacaksa da, sürekli yüksek sayı ve asist ortalamaları tutturmaya başarmıştı. Bunların yanında Jordan başta olmak üzere kendisinden sonra gelen çoğu yıldız basketbolcuya ilham kaynağı olmuştu. Belki şampiyonluk yaşanmadan, MVP ödülü kazanılmadan biten bir kariyerdi onunkisi, ama kesinlikle sıradan bir tane değildi. Günün sonunda, kendi yolunu çizmeyi başarmıştı.
Boston’daki bu buruk ama gururlu vedadan sonra, bu sefer İngiltere’ye değil; New York’a gidiyoruz. John, kendisini Lennon yapan Beatles günlerinden sonra solo kariyerine başlamış, “Imagine” gibi önemli bir eser yayımlamasına karşın, Beatles zamanındaki gibi bir popülarite ve başarıya ulaşamamıştı. Bu süreçte eşi Yoko Ono ile ABD’ye taşınmış, onla beraber Vietnam Savaşı’na karşı kendi yataklarında oturdukları bir protesto düzenlemiş, savaş ve barış konularında düşüncelerini bütün dünyayla paylaşmayı başarmıştı. İlk gençliğinden beri olduğu gibi, karşısına çıkan sorunlarla müzik ve sanatla mücadele etmeyi tercih etmişti. Ve bunu da 1970’ler gibi, bütün dünyanın büyük bir değişim sürecinden geçtiği bir dönemde, korkusuzca ve kendi inandığı şeylere sadık kalarak yapmıştı.
8 Aralık 1980 sabahının diğer herhangi bir sabahtan farkı yoktu. John eşi Yoko ile albümlerinin kayıtlarını yapmak için yola çıkmış, otelin önünde Mark adlı bir hayranı için Double Fantasy albümünü imzalamıştı. Stüdyoya gitti, albümün kayıtlarını yaptı ve Yoko ile beraber evlerine döndüler. Döndüklerinde sabah albümünü imzaladığı Mark David Chapman hala oradaydı. Elinde de bir silah vardı. Zaten sıradan bir günü de unutulmayacak bir günden ayıran şeyler böyle anlamsız ve sizin elinizde olmayan etkenlerdir: Hayatınızla hiçbir alakası olmayan deli bir adam ve elinde küçük bir silah. Chapman, Lennon’a arkasından tam 5 kere ateş etti, bunlardan dördü Lennon’a isabet etti. Lennon yere yığıldı, apartmana girdi, apartmandaki görevliye “Vuruldum.” dedi, apar topar hastaneye kaldırıldı, sonra da bu dünyadan göçtü. Milyonlara ilham kaynağı olan, bir ikona dönüşebilen sayılı insanlardan biri olsa da; kendi hayranı bile olmayan, ünlü olmakla kafayı bozmuş ve ünlü birini öldürürse bu dileğini gerçekleştirebileceğini düşünen biri tarafından öldürülmüştü. Hayat bu kadardı işte, daha azı ya da daha fazlası değil.
10 sene basketbol oynadıktan sonra 40 yaşımda kalp krizi geçirerek ölmek istemiyorum.
Pete Maravich
Pistol Pete’nin basketbol sonrası yaşamı ise, diğer ünlü sporcularınkinden biraz farklı. 1980’de aktif spor yaşamını sonlandırdıktan sonra 2 sene ortalıktan kaybolan ve bu süreçte “Hayatı aradığını” söyleyen Pete, hinduizmle ilgilenmiş, meditasyon yapmış, vejeteryanlığı denemiş ve sonunda yeniden Hristiyanlığa dönmüştür. Doğduğu andan itibaren basketbola kanalize olan biri olarak, basketbolla ilişkisinin kesilmesinden sonra böyle ruhsal bir yolculuğa çıkması ise çok normal ve anlaşılabilir bir durum. Bu iki senelik süreçten sonra ise kendisini tamamen Hristiyanlığa adayan Pistol Pete, çeşitli ortamlarda Hristiyanlığı anlatmış, din konulu radyo programlarına katılmış ve “İsa’ya elinden geldiğince hizmet etmiş bir hristiyan olarak anılmak istiyorum, bir basketbol oyuncusu olarak değil.” demiştir.
Hayatımın bir anlamı yoktu. Sadece ufak mutluluklar yaşadım. Sanki bütün hayatım basketbol kariyerimden ibaretti.
Pete Maravich
1988 – Pistol, olmayı en çok sevdiği yerde
Zaman geçtikçe sokakta tekrar basketbol oynamaya başlayan Pete, Lennon’un 8. ölüm yıldönümünden 3 gün önce, 5 Aralık’ta, bir radyo programı için gittiği California’da bir kilisede oradakilerle basketbol oynuyordu. Maç esnasında çok neşeliydi ve mutluydu, belki de sonunda hayatta gerçekten olmak istediği konumdaydı, hayatından memnundu.
Maç bittiğinde Pistol oradakilere “Kendimi harika hissediyorum.” der. Diğerleri soyunma odasına gittiğinde Pete’yi yanlarında göremezler, sahaya döndüklerinde ise Pete yerde yatıyordur. Sonradan yapılan otopsi sonucu doğuştan sol kalp damarlarından birinin olmadığı anlaşılan Pete, bu sebeple kalp krizi geçirmiş ve hayatını kaybetmiştir. Gözlerini dünyaya açtığında ilk gördüğü şeylerden biri olan basketbol topu, bu yaşamdan ayrılırken de yanı başındadır.
2021 – ”İnsan, ancak onu düşünen hiç kimse kalmadığı zaman gerçekten ölür.” [1]
Pete ve John, bu dünyadan göçüp gittiler. İkisi de benimki dahil olmak üzere birçok kalbe dokunmuş, bulundukları alanda tartışmasız bir hakimiyet kurmasalar da o alanları çok büyük oranda değiştiren insanlardı. Lennon “Imagine”i yazdı ve ben de dahil birçok insanın bazı şeyleri ufacık da olsa sorgulamasına yol açtı; Maravich basketbolu kendi tarzıyla oynadı ve genç nesillere ilham kaynağı olarak oyunun değişmesini sağladı. Onlar geldiler, gördüler ve gördükleri şeyi sonsuza kadar değiştirdiler. Ama belki de her zaman içlerinde bir şeyler eksik kaldı. John belki de bu boşluğu doldurmak için, annesinden ve babasından asla göremediği sevgi ve ilginin boşluğunu kapatmak için 30 yaşında iş ve hayat arkadaşlarını ve neredeyse bütün yaşam tarzını değiştirdi. Pete belki de bu yüzden 33 yaşına kadar basketboldan başka bir şey düşünmediği hayatında bir anlam aramaya çalıştı ve de 2 sene inzivaya çekildi.
Şu an ikisi de ne yazık ki aramızda olmadığı için, bunlar sadece benim tahminlerim ve yine ne yazık ki asla daha ötesine gidemeyecek. Ama bence onlar tepedeki iki ahmaktı, beraber güneşi batarken izlediler, dünyanın döndüğünü gördüler; ve asla tam olarak anlaşılamadılar.
But the fool on the hill
Sees the sun going down
And the eyes in his head
See the world spinning round
The Fool On The Hill – The Beatles
[1] Söz, internette pek çok kaynakta Bertolt Brecht adıyla paylaşılmakla beraber kitap adı ya da somut bir söyleşi kaynağı veremediğimizden bu konudaki hassasiyetimiz gereği Bertolt Brecht ismini paragrafa eklememeyi doğru bulduk.
Yararlanılan Kaynaklar:
1- Latimes.com
3- mokapota.com